![]() MÜSLÜMANLARIN, ATEİSTLERLE MÜNASEBETİ NASIL OLMALIDIR? Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla. Her halükârda Allah'a hamd olsun... Elhamdülillâhi Rabbi'l âlemîn alâ külli hâl. NOT: Ateist bazı kişilerle tartışan bir arkadaşımız; ateistlerin bilime dayalı kanıtlardan başka şeylere değer vermediklerini, kendileriyle İslâmî bir üslupla konuşmanın yarar sağlamadığını, Allah'ın varlığını kabul etmedikleri için, her konuşmalarının İslâm'a ve Müslümanlara hakaret etmek ve alay etmekten ibaret olduğunu, bu durum karşısında gerçekten çok üzüldüğünü ve onlara Allah'ın varlığını nasıl ispat edeceği noktasında sıkıntı çektiğini zira ateistlerin gözle görülür somut kanıtlarla akıllarına hitap etmedikçe sayısız deliller de sunsanız kabul etmediklerini, söylüyor... Böylesi bir durumla karşılaşan Müslümanın tavrı nasıl olması gerektiğini soruyor… ATEİSTLERE BİR ŞEYİ İSPAT ETMEK ZORUNDA DEĞİLİZ!.. Çünkü genelinin amacı; İslâm'ı öğrenmek değil, İslâm'ın eleştirisi üzerinden, "mutlak câhiliyye" olan ateizm propagandası yapmaktır... Bilgisi yetersiz olanların, kafa karışıklığından fırsatçılıktır... Tabii ki insanî olarak iyi niyetli olanları istisna ediyoruz... Şu gerçeği göz önünde bulundurmak gerekir. Ateistler öyle bir inkâr yoluna sapmışlardır ki, müşriklerin, putperestlerin, Hristiyanların, Yahûdîlerin bile şiddetle reddedeceği sapkın fikirleri "inanç" edinmişlerdir. Onların Allah, Kur'ân, Hz. Muhammed, İslâm, Peygamberler, Müslümanlar ve âhirete dair sözlerinin tamamı zandır, iftirâdır, yalandır, bâtıldır, kişisel kuruntulardan ve saplantılardan ibarettir... Allah ile bağlarını koparan bir kimsenin ise sağlıklı ve ma'kûl bir insan psikolojisinde olmayacağı ortadadır. Tüm inancı; başta İslâm olmak üzere mukaddes ve manevî değerleri inkâr etmekten ve keyfince, özgürce bir hayat yaşama isteğinden ibaret olan ateizm, zehirli düşüncelerini gençlere enjekte etme çabasıyla çırpınmaktadır. En müşrik insanın bile asla kabul etmeyeceği korkunç şeyler söylediği içindir ki, kimse tarafından kabul görmemekte ve ciddi bir tepkiyle karşılaşmaktalar. Bu da, kendilerini ifade edememe girdabında boğulan ateistleri, Müslümanlarla tartışma esnasında, İslâm'ın en yüce değerlerine hakaret etmeye sevk ediyor... Saldırganca bir tutuma ve kötü üsluba yöneltiyor... Âdeta, Allah'a ve O'nun Âyetlerine küfrederek rahatlamaya çalışıyorlar! Farklı dinlerden olan kimselerin, birbirlerine karşı farklı inançları olsa da, en azından kendi inançları merkezli olarak, dinlerini anlatırlar. Yanlışa "yanlış" demek ayrı bir şeydir; yanlış yapanlara hakaret etmek apayrı bir durumdur. Müslümanlar, yanlış yoldaki kimselere bile, insanî olarak yaklaşır, kızıp, hakaret etmez, kötü davranmaz! Ateistler ise, başta İslâm olmak üzere bütün dinlere cephe alır. Ama asıl hedefleri, hak din olan İslâm'dır. Bunun nedeni; bilinçaltlarında hak din olan İslâm'a tepki olarak yeni bir inanç şekli tercih ettiklerinin psikolojisidir. İslâm'a muhâlifliği din edinmişlerdir ve her şeyden daha çok İslâm aleyhinde konuşurlar! Âdeta Âyet-Âyet Kur'ân'a iftirâ ederler. İlimden nasipsiz olmalarına rağmen, çelişkili, tutarsız, ilimsiz ve aklın ilkelerine zıt olan mantık oyunlarıyla câhil insanları aldatmaya çalışırlar! Ateizm belâsına mübtelâ olanlar, şeytanlar tarafından aldatılmış ve Allah'ın gazabının, öfkesinin, azabının ve cezasının en şiddetlisine itilmişlerdir. Allah'a, fıtrata, maneviyata ve vahye düşman olmak, yolların en kötüsüdür. Ateist arkadaşların, bu gerçekleri görmelerini, kendilerine gelmelerini ve tevbe ederek Allah'a kul olmalarını dileriz... Hiç değilse ulu orta bir şekilde Müslümanların kutsallarına hakaret etmesinler. ATEİSTLERİN MARİFETİYLE KISIR DÖNGÜYE DÖNEN TARTIŞMALAR KARŞISINDA, MÜSLÜMANIN TUTUMU: Her şeyden önce, şunu unutmayınız ki, görmek istemeyene bir şey gösteremezsiniz. Dini-imanı inkâr edenlere de bir şey kanıtlamak zorunda değiliz. Bir ateiste, Allah'ın varlığını kanıtlamaya çalışmak, beyhûde bir iştir. Aklını kullanan bir insan şunu kesin olarak bilir ki, zaten var olan her şey, Allah'ın varlığının delilidir. Yeryüzündeki kumlardan ve gökyüzündeki yıldızlardan daha çok delil Allah'ın varlığının ve yegâne ma’bûd olduğunun kanıtıdır. Allah'ı ve O'na kulluk etmeyi inkâr edenler; aslında kendi varlıklarını, akıllarını, fıtratlarını, duygu ve hislerini, gökleri, yerleri, sayısız canlı ve cansız türlerini, O'nun gönderdiği Kur'ân'ı, Hz. Muhammed'i ve âhiret gerçeğini inkâr edip yalanlıyorlar... Kopkoyu bir küfrü tercih eden bir kimsenin kalbine Allah'tan başkası tesir edemez. Allah, adalet sıfatı gereği, imanı hak etmeyen kimseye hidâyet vermez ve Âyetleri yalanlayanları zorla Müslüman yapıp -hâşâ- zorla cennetine girdirmez. Âhirette iki yurt vardır; kim neresi için çalışırsa ancak orayı hak eder ve kazanır. İnsanoğlu hidâyete gönlünü açmadığı sürece her meseleye itiraz, şüphe, inkâr, yalanlama, şahsî kanaatleri ve nefsî arzularıyla yaklaşır. Ve kalbini, kafasını, davranışlarını ve yaşam tarzını Allah'ın a-Âyetlerine göre tenvîr etmezse; gerçeğin ve yanlışın, güzelin ve çirkinin, hakkın ve bâtılın tespitinde tek ölçüsü sadece noksan, âciz, çelişkilerden ve tutarsızlıklardan uzak olmayan aklı ve hisleri olur. İnsanın aklına ve duygularına yön veren de çevresi, ihtiyaçları, zaafları, duyguları, kişiliği, ahlakı, bilgi ve kültürü olacaktır... İnsanların aklının, zekâsının, kişiliğinin, ahlakının, değer yargılarının, hislerinin ve kanaatlerinin şekillenmesinde pek çok yan etkenler ve farklı kaynaklar olduğunu düşündüğümüz zaman, inkârcıların dayandıkları mutlak kaynak olan aklın herkeste stabil olmadığı, herkesin aklının aynı şeyi söylemediği gerçeği kabul edilecektir. Bundan dolayıdır ki, Allah insanları sadece akıllarına mahkûm ederek -hâşâ- onları kendi hallerine terk etmemiştir. Vahiy ile, Âyetleriyle onları âhiret yolculuğunda mutluluk yoluna, cennet yoluna, rızasının yoluna, sevdiklerinin yoluna irşad etmiş, yönlendirmiştir. Akıl çok önemli olmakla beraber; aklın önemini hakikaten anlayanlar, aklın fonksiyonunu bilenlerdir. Akıl, Allah'ın iradesine teslim olmadıktan sonra "fonksiyonunu icra etmiş bir akıl" sayılmaz. Allah'a isyan eden akıl, kendisini taşıyan bedene değil, şeytana hizmet eden (hem Allah'a hem de bedenini mesken tuttuğu kişiye) âsî bir akıldır. Tabii ki Allah'ın buyruklarıyla mükellef olmak için akıl şarttır; akıllı olan herkes Âyetlerin muhâtabıdır. Her ortamda sadece akılsızlar teklif-i İlâhî'den hâriçte tutulurken, câhiliyye toplumlarında aslen aklı bulunan kimselerin bir kısmı, Allah'ı inkâr etmeyi, O'na kulluğu reddetmeyi akıllılık sanıyorlar! Bu hâlet-i rûhiyedeki kişilere -Allah dilemedikçe- bir şey anlatmak mümkün değildir. Zira görmeyene ya da görmek istemeyene gösteremezsiniz. Duymayana ya da duymak istemeyene duyuramazsınız. Düşünmeyene ya da düşünmek istemeyene anlatamazsınız. Aklını kullanmayana aklettiremezsiniz. Aynı şekilde iman etmek istemeyene de iman ettiremezsiniz. Başka işlerle uğraşan ve yüksek sesle müzik dinleyen, kalbi, kafası ve duyguları başka şeylerle meşgul olan kimseye en değerli sözleri de söyleseniz, o sizi duymaz. Duysa da yeteri kadar anlamaz. Yarım yamalak anlasa da, duyduklarına bire bin katar, felsefe yapar... Bu nedenle Müslüman bilir ki, bu dünyada inkârcılar imtihan olduğu gibi, kendisi de imtihan olmaktadır. Müslüman yapabildiği kadarıyla, insanlara faydalı olmaya çalışır. Yani elinden gelen ne ise o kadarla yetinir. Zira Allah, kulluk adına ondan yapabileceği kadarını istemiştir. İnsanların hidâyetine vesile olmak çok büyük sevaptır elbette; ama tüm iyi niyetiyle ve sadece Allah rızası için elinden geleni yapması da çok sevaptır. Velev ki muhâtabı imana gelmese de... İslâm tartışma, cedel ve felsefe dini değildir. Kimseyle faydasız tartışmalarla vakti hebâ etmeye izin vermez. Peygamberimiz, bize, ya hayır söylemeyi ya da susmayı emreder. İnsanoğlunun şu üç durum dışında tüm konuştukları onun aleyhinedir, buyurur. İyiliği emretmek, kötülüklerden alıkoymak ve Allah Azze ve Celle'yi zikretmek (Bkz: Tirmizî, 2412; İbn-i Mâce, 3974). Her Müslüman, bu Hadîs’i kendisine ölçü edinmesi gerekir. Konuştuklarımız bu üçünden birisi değilse, bâtıldır, boştur, faydasızdır ve malayani'dir. Velev ki İslâm adına tartışma da olsa! Peygamberimiz bizlere nerede-ne zaman konuşacağımızı, ne kadar konuşacağımızı, ne zaman susacağımızı Sünnetiyle öğretmiştir. Allah için susmak da ibâdettir. Allah için tefekkür de ibâdettir. Konuşma hayır getirmiyorsa susmak da hayırlıdır. Yeter ki Allah'a iman, İslâm, hamd, şükür, tevekkül, teslimiyet, ihsân ve zikir üzere olalım. Bu durumda konuşmak-susmak şöyle dursun, yemek yemek, uyumak, yürümek vb dahi ibâdete dönüşür biiznillâh. İslâm'ın manevî ikliminden mahrum olanlara kızmak yerine acıyarak, iyiliklerini ve kurtuluşlarını isteyerek bir ömür boyu onların hayrı için çabalamalıyız. Sonucu yaratacak Yüce Mevlâ'dır. İnsanlara bir şeyler vermenin köprüsü, onlarla güzel geçinmektir. İyi ilişkiler kurmak ya da kurmaya çalışmaktır... Bu da inkârcıların görebileceği açı itibariyle, güzel ahlak, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik, samimiyet, fedakârlık, iyilik, affedilicilik, yumuşak huyluluk gibi sıfatları taşımaktır. Malumdur ki iman etmemiş kimse mü'minin imanını ve ihlâsını görmez. İbâdeti de onun için bir şey ifade etmeyebilir. Ama güzel kişiliği, güzel ahlakı ve insaniyet yönünden iyiliği her insan hemen fark eder... Çünkü "insanlık", her insanın yaratılış mayasında olan değerlerdir; bir insan -kendisinde olmasa dahi- hangi insanda, "insanî güzellik" görse hemen takdir eder. Onun için münkirlere karşı hitap noktası tartışma değil, güzel ilişkiler olmalıdır. Başlangıç noktasını kaybedenlerin, bir sonraki adımları da ilki gibi hatalı olacaktır ve sonuçta hayırlı bir netice elde edilemeyecektir. Din, inanç işi olduğu için, inanç üzerinden felsefe yapmak, akıl yürütmek, inançlara ve inançlılara hakaret edip küfretmek çok yanlıştır ve kişiye zarardan başka bir şey kazandırmaz. Hakaret, cahillerin işidir; kendini bilen kimselerin işi, ilim, irfân, bilim, fen ve güzel ahlak ile karşılık vermektir. İlke olarak; tüm insanlar sağlıklı bir akıl potasında birleştikleri zaman aynı şeyleri göreceklerdir. Ama hakikate yönünü dönenleri de, sırtını dönenleri de ancak Allah bilir. Bize ise anlatmak düşer. İnkârcıların kalplerine doğru, İslâm'ın, ruhları okşayan, ferahlatan, huzur veren ve tüm sıkıntılarından afiyete eriştiren manevî esintilerinin esmesini dileriz... Bir kimsenin, bizim vesilemizle hidâyet yolunu bulması, bizim için, dünya ve içerisinde bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Bütün her şeyden daha hayırlı olan ise, ALLAH'ın rızasıdır! Unutulmasın ki, Allah'ın gazabına uğrayanların kayıplarının telafisi yoktur! Bu nedenle, -hâşâ- Allah'a ve O'nun Âyetlerine küfretmeyi din edinenlerin bin kez daha düşünmeleri gerekir... Sonuçta, inançsız insan olmaz; herkesin dini ve inancı da kendisinedir! Kur'ân bu durumu ne güzel özetlemiştir: "Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim de benim." (Kâfirûn: 6) Yusuf Semmak |
KATEGORİLER
21.05.2025Çarşamba
Son Yorumlar
Yusuf Semmak 🔸 Rabbimiz, yolunu kaybed Yusuf Semmak Kadr Gecesi sebebiyle duâ ediyoru Yusuf Semmak Rabbimiz kalan ömrümüzü geçen ömr Yusuf Semmak ☝️ "Tâğûta ibâdet et Yusuf Semmak ✍ Sıla-i rahmin ömrü ve rız Yusuf Semmak BUNLAR HİÇ EŞİT OLUR MU?! 1- " Yusuf Semmak Arkadaşlar, videoyu paylaşalım! Yusuf Semmak Bu konuda üç Âyet-i Kerîme zikred misafir Thankks forr sharing your thought Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t |