 Geçmişte, şimdi ve gelecekte her şeyden haberdar olan, ilminde, kudretinde, hikmetinde hiçbir noksanlık bulunmayan, ilmin kaynağı olan, gizli ve açık her şeyi bilen, kullarından asla gâfil olmayan, el-Alîm, es-Semi’, el-Basîr, el-Latîf, el-Habîr, er-Rakîb, el-Azîz, el-Kadîr, el-Muktedir, Allâmu’l Ğuyûb isimlerinin sahibi olan, noksanlıklardan münezzeh ve ekmel sıfatlarla muttasıf olan Yüceler Yücesi Allah Sübhânehu ve Teâlâ’ya sonsuz hamd-ü senâlar olsun.
Bir saat sonra kendisinin ne yapacağını ya da kiminle evleneceğini Allah’ın bilemeyeceğini söyleyen mealcilere ve Kur’an’ın Arapça metni üzerinden ‘Kur’ancılık’ yapan modern zâhiriciliğe, Kur’an-ı Kerim’den cevaptır...  Allah’a hamd ve Rasûlüne salavât ile söze başlarız.
Bu sözü bazı şahıslar, videolarda konuşmaktadırlar. Bazı insanlarca, İmam Mevdûdî ve Seyyid Kutub aleyhinde bazı yersiz sözler edilmektedir. Biz, izleyenlerin malumu olan o konuşmada geçen bir iftira'ya cevap vermekle yetinmek istiyoruz ki, zaten ondan sonra, bu tarz konuşmaların temelsiz, asılsız ve mesnetsiz, kuru laf kalabalığı olduğu herkesçe anlaşılacaktır!
Dinleyince –şaşırma anlamında- şok olmamak elde değil! Onlara deriz ki…
Ne iftira’dan, ne de iftiracılardan haz eden birisi olarak, bu duruma ne denebilir ve nasıl karşılık verilebilir acaba? Yalan bir söz zaten güneşin altındaki kardan adam gibi erimeye ve yok olmaya mahkumdur aslında...
Yine de birkaç cümle söylemek icap eder...  MEVLİD KANDİLİ KUTLAMAK, SONRADAN UYDURULMUŞ BİR BİD'ATTİR!
PEYGAMBERİMİZ, NE PEYGAMBERLİĞİNDEN ÖNCE NE DE PEYGAMBERLİK SÜRESİNCE KENDİ DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLAMAMIŞTIR!
SELEF-İ SÂLİHÎN, PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU NEDENİYLE NE ONUN SAĞLIĞINDA NE DE VAFÂTINDAN SONRA "MEVLİD KANDİLİ" ŞEKLİNDE BİR MERÂSİM VE KUTLAMA YAPMIŞLARDIR.
PEYGAMBERİMİZİN VEFÂT GÜNÜNÜN PAZARTESİ OLDUĞUNDA İTTİFÂK VARDIR ANCAK TARİHİ KONUSUNDA İHTİLÂF EDİLMİŞTİR. ÜMMET-İ MUHAMMED, İLK ANDAN BUGÜNE KADAR MEVLİD KANDİLİ KUTLAMIŞ OLSALARDI, RASÛLULLAH’IN DOĞUM TARİHİNDE FARKLI GÖRÜŞLER OLUR MUYDU?  Şeyhu'l-İslâm rahımehullâh, bu gezginin dediği gibi gerçekten, "İşte Allah, dünya semâsına şu benim inişim gibi iner" demiş midir?
Eğer böyle bir şey dediyse, bu söz veya bu söze uygun cümleler neden kendi kitaplarında yoktur? Aksine bu sözün hılâfına sayısız açıklamalar bulunmaktadır! Bir an dediğini varsaysak bile; peki neden o dönemde çağdaşı olan Rabbânî İslâm âlimleri ve müctehidleri bu sözü, Şeyhu'l-İslâm'dan nakletmediler ya da nakzetmediler?  Gusül edip, hâcet namazı kılan ve Allah’tan mürşidini görmek isteyen bir bayanın rüyasında, kendisine vahiy geldiğini söyleyen medyadan malum bir şahsı görmesi üzerine, gidip ondan tevbe alması ve onun mürîdesi olması meselesi hakkında uyarıcı cevaptır.  Bu sorunun cevabını en iyi bu ortamı yaşamış, incelemiş bir âlim verebilir. Bu nedenle önceden tarîkat şeyhi iken, hidâyete erip şeyhliği bırakan bir kimsenin açıklamalarının çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Ferîd Aydın Hoca Efendi, nesiller boyu Nakşî şeyhliğini yapmış bir aileden gelmektedir. Kendisi on binden fazla mürîdi varken şeyhliği bırakarak kendi ifadesiyle Tevhîd yoluna girmiştir. Arapça, Farsça, Türkçe, Kürtçe, Fransızca ve İngilizce'ye oldukça âşinadır. İslâmî ilimlerde de yetişmiş saygın bir ilim adamıdır. Bu soruya cevap verebilecek en uygun kişi, kendisidir. Çünkü hem şeyhlik yapmıştır, hem de şeyh ailesinden gelip bu kültürü ve âdetleri çok iyi bilmektedir, hem de araştırmacıdır... Hepsinden önemlisi de şeyhlik makamını terk etmiştir. Herkes şeyhlik, makam ve mevki için olmadık tavizler verirken; o neden şeyhliği terk etmiştir? Bu makam meşru olsaydı, terk eder miydi acaba? Herkesin inancının kendisine olduğunu hatırlatarak, objektif olmak isteyenler için eski şeyh Ferîd Hocanın açıklamalarının araştırmacılar tarafından dikkate alınması gerektiği kanaatindeyiz.  Açıklama: Kur'ân'a aykırı olduğunu düşündüğü Hadîslerden hareketle, bazı Hadîsler hakkında sorular soran bir arkadaşa verdiğimiz cevaptır. Hadîslere Şüpheci Yaklaşım: Bu Hadîslerin açıklamasının sorulmasının arka planında Hadîslerin dinde delil olup olmadığına dair şüphe bulunmaktadır. Bu nedenle usûlen bu şüphenin giderilmesine yönelik cevap verilmesi gerekmektedir. Hadîsler arasında da tıpkı Kur’ân-ı Kerîm’de olduğu gibi, müteşâbih, mecâz, ğarîb, mübhem, muğlak kelime ve beyanlar, ilişkili olduğu olaylar, söylenme sebepleri ve söz bağlamları bulunmaktadır. Bu sebepten dolayı, Hadîslerde aklımız almayan ya da Kur’ân’a uygun olmadığını düşündüğümüz ifadeleri, yanlış kabul etmemiz doğru değildir. Hadîslere yaklaşımımız şöyle olmalıdır. Bir kimse bize bir Hadîs söylediği zaman; o Hadîsin nerede geçtiğini yani kaynağını, o Hadîsin senedi sağlam mı ve o Hadîs hakkında muhaddisler hangi açıklamaları yapmışlardır, bu bilgilere ulaşmak gerekir. Hadîslerin senedi sahîh ise, o Hadîs bizim için delildir. Senedi sahîh olan Hadîsleri kabul etmemekte ısrarcılık asla doğru değildir. Çok sayıda Hadîs uydurulduğunu gerekçe göstermek de tutarlı değildir. Hadîs âlimleri zaten uydurulmuş sözleri, Peygamberimizin Hadîslerinden ayırt edip, o sözlerin uydurma olduğunu açıklamışlardır. Hatta her dönemde muhaddisler halk arasında şöhret bulmuş ve "Hadîs" zannedilen uydurma sözleri derledikleri “el-Mevdûât/Uydurma Hadisler” isimli eserler yazmışlardır. Herhangi bir yerde hadîs diye geçen bir sözü, ilmi olmayanların "Hadîs" zannetmeleri, Peygamberimizin Hadîslerinin dinde delil kabul edilemeyeceğine gerekçe teşkîl etmez. Dediğimiz gibi, o uydurma sözlere “Hadîs” bile denmez; uydurma sıfatıyla ifade edilir ve onlara itibar edilmez. Peygamberimizden günümüze kadar nakledilmiş Hadîslerin senedleri vardır ve güvenilir bir şekilde günümüze kadar gelmişlerdir. Bu Hadîslerin tamamının dereceleri; sened ve metin tenkîdi yönüyle mâhiyetleri erbâbınca ma’lûmdur.  Günümüzde bu türden hezeyânlar maalesef ki artmıştır. Her şeyden önce, Kur'ân hakkında böyle bir soruyla fikir jimnastiği olur mu? Biz, üzerimize düşeni yapalım, inkârcı kimselerin, Kur’ân ve İslâm hakkında, genç beyinlerin zihinlerini bulandırmalarına imkân ölçüsünde engel olalım.
Mukaddesât hılâfına, söz söylemek ya da amel etmek câiz değilken, fikir yürütmek ve felsefe yapmak hiç câiz olur mu?
Akıl ve indî görüşlerle bu mesele üzerinde rastgele fikirler yürütmek, birilerinin, câhilce, inançsızlığa yönelebilme riskini artırır. Her soruda art niyet aramasak da, bu, bir nevi şeytânî propaganda gibidir. Şeytan memnundur yani, bu tarz tartışmalar açılmasından! Çünkü konuşanların ekserisi ilimden anlamayan ve Kur'ân ilimlerine hâkim olmayan yahut da en azından Arapça bile bilmeyen kimselerdir. Ayrıca sormak gerekir; durum böyleyse, Kur'ân'ı nasıl eleştirebilirsiniz!
Böyle bir soru soran arkadaşın, Kur'ân'ı indirildiği dil olan Arapça aslından yıllarca araştırıp kafasında ilmî, bilimsel, aklî, tecrübesel, tarihsel, sosyal, psikolojik vb. sayısız soruları olması ve bu soruların kaliteli olduğunu da, yıllarca ilim ve bilim adamlarıyla istişâre etmiş, bunların ma'kûl itirazlar olduğunu da ortaya koymuş ya da en azından öyle kanaat getirmiş olması gerekmez mi? Kur'ân lügatını, ıstılâhını, nahvini, sarfını, belâğatını, usûlünü, sebeb-i nuzüllerini, nuzül yerlerini/zamanlarını, Peygamber aleyhisselâm tarafından yapılmış açıklamalarını, uygulamalı Sünnetini, Peygamberimizden sonra ashâbın Kur'ân üzerindeki tefsîrlerini, her asırda temel İslâmî ilkeler istikâmetinde müctehid âlimlerin Âyetleri yorumlamalarını okumadan, Müslümanların tarihini ve İslâm'ı yaşama tarzlarının müspet ve menfî yönlerini okuyup araştırıp, doğrularıyla yanlışlarını birbirinden ayırmadan Kur'ân üzerinde yorum yapmak doğru mudur?
|
Son Yorumlar
Mahmut
Selamünaleykum Yusuf peygamberin Şeyma
Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet
Doyurucu bir yorum
Teşekkürler Baraa
Bence çoooook güzel bir site ali
İlmî Arapça Sayfası
http://www ali
Faydalı Bir Maksud Programı
http ali
Faydalı Bir Emsile Programı
http Medine
Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf
Allah razı olsun hocam çok anlaşı Meryem
Verdiğiniz bu bilgiler için çok t metin
hadiste gecen Gölge Arsin gölgesi
|