Zamir: İsmin yerini tutan, mütekellim, muhâtab ya da ğâibe delâlet eden kelimelere zamir denir.
أنَا، أنْتَ، هُوَ، هُمَا، أنْتُنَّ، إيَّاكَ، إيَّاكُمْ، كَ، كُمَا gibi.
Cümlede, isim zikredildikten sonra her seferinde tekrarlanması yerine zamir kullanılması daha uygun ve daha edebî bir üslup şeklidir.
Örnek:
“Zeyd’i gördüm ve Zeyd’e selâm verdim” cümlesini Arapça’ya çevirelim:
رَأيْتُ زَيْدًا وَسَلَّمْتُ عَلَى زَيدٍ
Görüleceği gibi, iki cümlede de “Zeyd” ismi tekrar edilmektedir. İkinci cümledeki “Zeyd” kelimesi yerine –tekrar etmektense- zamir kullanmak daha uygundur. رَأيْتُ زَيْدًا وَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ şeklinde…
Istılâh’ta zamir, mütekellim, muhâtab veya ğâibi göstermek için vaz’ olunmuş câmid bir isimdir. Zamiri, bir cümle içinde zâhir ismin yerinde kullanalım.
هُوَ عَالِمٌ cümlesinde cümlenin ilk öğesi olan هُوَ mübtedadır ve mahallen (yeri itibariyle) merfû’dur. عَالِمٌ ise haberidir.
BEŞİNCİ DERS: ZAMİRLER: Zamir: İsmin yerini tutan, mütekellim, muhâtab ya da ğâibe delâlet eden kelimelere zamir denir. أَنَا، أَنْتَ، هُوَ، هُمَا، أَنْتُنَّ، إِيَّاكَ، إِيَّاكُمْ، كَ، كُمَا gibi. Cümlede, isim zikredildikten sonra her seferinde tekrarlanması yerine zamir kullanılması daha uygun ve daha edebî bir üslup şeklidir. Örnek: “Zeyd’i gördüm ve Zeyd’e selâm verdim” cümlesini Arapça’ya çevirelim: رَأَيْتُ زَيْدًا وَسَلَّمْتُ عَلَى زَيدٍ Görüleceği gibi, iki cümlede de “Zeyd” ismi tekrar edilmektedir. İkinci cümledeki “Zeyd” kelimesi yerine -tekrar etmektense- zamir kullanmak daha uygundur. رَأَيْتُ زَيْدًا وَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ biçiminde. Istılâh’ta zamir, mütekellim, muhâtab veya ğâibi göstermek için vaz’ olunmuş câmid bir isimdir. Zamiri, bir cümle içinde zâhir ismin yerinde kullanalım. هُوَ عَالِمٌ cümlesinde cümlenin ilk öğesi olan هُوَ mübtedadır ve mahallen (yeri itibariyle) merfû’dur. عَالِمٌ ise haberidir. “Zamir” Teriminin Diğer İsimleri: Zamire; isim (الإِسْمُ) , idmâr (الإِضْمَارُ) , mudmer (الْمُضْمَرُ) , mudmer isim (الإسْمُ الْمُضْمَرُ) , kinâye (الْكِنَايَةُ) , meknî (الْمَكْنِيّ) ve meknî isim (الإِسْمُ الْمَكْنِىّ) gibi isimler de verilir. Yaygın olarak kullanılan “zamir” (الضَّمِيرُ) terimi, Basriyyûn Dil Okulunun bir isimlendirmesidir. Bunlardan “kinâye, meknî ve meknî isim” gibi isimlendirmeler ise Kûfelilere aittir. Kûfelilerin en büyük Nahiv âlimi ya da bazılarına göre Kisâî’den sonra ikinci büyük Nahivcisi olan el-Ferrâ’, “Meâni’l-Kur’ân” adlı eserinde zamir için “kinâye, meknî ve meknî isim” terimlerini kullanmaktadır. Bazılarına göre Basra’da Sibeveyh ne ise, Kûfe’de de el-Ferrâ’ odur. Hatîb el-Bağdâdî’nin “Târîhu Bağdât” isimli eserinde: “Nahiv el-Ferrâ’dır ve el-Ferrâ’ Nahiv’de emîrü’l-mü’minîndir” sözleri el-Ferrâ’nın Nahiv ilmindeki üstünlüğünü göstermektedir. Allah, bizden de İslâm âlimlerinden de râzı olsun. Zamirler Hakkında Kısa Özet: Zamirler ma’rifedirler. Mütekellim zamiri muhâtabdan; muhâtab da ğâib zamirinden daha ma’rifedir. Bütün zamirler mebnîdirler. Cümle içindeki yerlerine göre (mahallen) i’râb olunurlar. Cümle içinde görülüp görülmemelerine göre bâriz (zâhir, açık) ve müstetir (gizli) diye iki kısma ayrılırlar. Bâriz zamirler de, munfasıl (ayrı) ve muttasıl (bitişik) şeklinde ikiye ayrılırlar. Munfasıl zamirler merfû’ ve mensûb kısımlarına ayrılırken; muttasıl zamirler ise merfû’, mensûb ve mecrûr kısımlarına ayrılırlar. Zamirlerde vasfiyyet (niteleme) anlamı olmadığı için, bir şey için sıfat olmazlar. Türkçe’de “zamir” için, kâide dışı uydurma bir kelime olarak “adıl” da denmektedir. Zamirin Mercii ve İdmâr Kable’z-Zikr: Arapça’da, zamirin yerini tuttuğu isme “zamirin mercii” denir. Yukarıdaki cümlemizde ه zamirinin mercii زَيْدٌ ismidir. Arapça’dan Türkçe’ye doğru tercüme yapabilmek için metin içindeki zamirin merciinin yani yerini tuttuğu ismin tespiti çok önemlidir. Bazı istisnâî durumlar dışında, “الإِضْمَارُ قَبْلَ الذِّكْرِ” yani zamirin merciini zikretmeden zamir kullanmak câiz değildir. Örnek: كَلَّمَ أُسْتَاذُهُ خَالِدًا denemez. Çünkü bu, lafzan ve rütbeten “idmâr kable’z-zikr” olur ki, câiz değildir. Lafzan, mercii zikredilmeden zamirin zikredilmesi; rütbeten ise, cümlede sırayı gözetmektir. Çünkü fâilin yeri, fiilden sonra ve mef’ûl’den öncedir. Az önce zikrettiğimiz, lafzan ve rütbeten yanlış olan cümlenin doğru söylenişi; كَلَّمَ خَالِدًا أُسْتَاذُهُ şeklindedir. Sadece lafzan olan idmâr kable’z-zikr câiz görülmüştür: نَصَرَ صدِيقَهُ خَالِدٌ gibi. Bu cümlede fâilin yeri; fiilden sonra ve mef’ûl’den öncedir. Zamirler Kaça Ayrılır? Zamirler, munfasıl (ayrı) ve muttasıl (bitişik) olmak üzere iki kısma ayrılır. Bazıları, ibârede bulunmayan fakat âmilin tahtında gizli olarak varlığı kabul edilen müstetir (gizli) zamirleri de üçüncü bir kısım olarak sayarlar.
Müstetir zamir sadece merfû’ olur ve ibârede mevcut ve melfûz (telaffuz olunmuş) hükmündedir. 1- Munfasıl Zamirler (الضَّمَائِرُ الْمُنْفَصِلَةُ): Bir kelimeye bitişik olmadan kullanılan ve kendi başlarına anlamları olan zamirlerdir. Merfû’ ve mensûb olmak üzere iki kısımdır. a) Merfû’ Munfasıl Zamirler: Türkçe’de ismin yalın hâli anlamını ifade ederler. Bunlara “merfû’ munfasıl zamirler” denilmesinin nedeni, cümlede her zaman merfû’ durumda bulunmalarıdır. Bu zamirler cümle içerisinde mübteda, haber, fâil, nâibul fâil, ma’tûf, ma’tûfun aleyh, müstesnâ ve te’kîd konumlarında kullanılırlar. Zamirler mebnî oldukları için i’râbları açık olmaz. Onun için bulundukları yer itibariyle merfû’ kabul edilirler. “Mahallen merfû’” diye ifade edilirler. Buna “mahallî i’râb” denir. Mebnî’nin anlamı ise; ne olursa olsun son harfinin harekesi değişmeyen kelimeler demektir. Merfû’ munfasıl zamirin en yaygın kullanımı mübteda olmasıdır. Munfasıl zamirin mahallen merfû oluşunu örneklendirelim: هُمْ مُطِيعُونَ “Onlar itaatkârdırlar.” Bu cümlede هُمْ mübtedadır. Mübteda, merfû’ olduğu için bu kelimenin son harfinin harekesi normalde damme olması gerekirken, sâkin gelmiştir, sükûn üzere mebnîdir. Çünkü zamirler mebnîdirler. Bu nedenle örnek cümlemizdeki هُمْ munfasıl zamirine “mahallen merfû’” denir. “İ’râb” konusunda bu kadar açıklama yeterlidir. Yoksa şu an i’râb ve i’râbın kısımları olan “lafzî, takdîrî ve mahallî i’râb” bahislerini açacak değiliz. Sadece konumuzla ilgili bir yönüne temas etmekle yetindik. Not: Muttasıl هُمْ ve كُمْ zamirlerinden sonra, başında vasl hemzesi bulunan harf-i ta’rîfli bir kelime geldiği zaman, bu zamirlerin sâkin mîm harfleri damme ile harekelenerek geçiş sağlanır. Örnek: شَكَرَهُمُ الطِّفْلُ “(Küçük) Çocuk onlara teşekkür etti”, شَكَرَكُمُ الطِّفْلُ “(Küçük) Çocuk size teşekkür etti”. Merfû’ Munfasıl Zamirler Şunlardır: Cem’i Tesniyye Müfred هُمْ هُمَا هُوَ Ğâib هُنَّ هُمَا هِيَ Ğâibe أَنْتُمْ أَنْتُمَا أَنْتَ Muhâtab أَنْتُنَّ أَنْتُمَا أَنْتِ Muhâtaba
__ نَحْنُ أَنَا Mütekellim b) Mensûb Munfasıl Zamirler: Bunlar da cümlede mef’ûl yerinde geldikleri için mensûb olan zamirlerdir. Mebnî oldukları için mensûb oluşları mahallî (yer itibariyle)dir. Türkçe’de ismin belirtme durumu (-ı, -i, -u, -ü) veya yönelme durumu (–e, -a) anlamını ifade ederler. Cümledeki fiilin anlamına uygun çeviri açısından bazen ismin –den, -dan anlamını da verebilirler. وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ “ve ancak Senden yardım isteriz” gibi. Örnek: إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ “Yalnız Sana ibâdet eder ve ancak Senden yardım isteriz.” (Fâtiha: 5) Âyette geçen إِيَّاكَ , mensûb munfasıl zamirdir. Sükûn üzere mebnîdir. Mukaddem mef’ûlün bih’tir, mahallen mensûb’dur. Cümlede, نَعْبُدُ fiilinden önce geldiği için hasr ifade eder ve “ancak, sadece, yalnızca” anlamını verir. إِيَّاكَ ‘nin anlamı; “yalnız Sana” demektir. Mensûb Munfasıl Zamirler Şunlardır: Cem’i Tesniyye Müfred إِيَّاهُمْ إِيَّاهُمَا إِيَّاهُ Ğâib إِيَّاهُنَّ إِيَّاهُمَا إِيَّاهَا Ğâibe إِيَّاكُمْ إِيَّاكُمَا إِيَّاكَ Muhâtab إِيَّاكُنَّ إِيَّاكُمَ إِيَّاكِ Muhâtaba __ إِيَّانَا إِيَّايَ Mütekellim 2- Muttasıl Zamirler (الضَّمَائِرُ الْمُتَّصِلَةُ): Kendi başlarına müstakil olarak bulunamayan, mâkabline (öncesine) yani önlerinde bulunan isim, fiil veya harflere bitişmek zorunda olan zamirlerdir. Merfû’, mensûb ve mecrûr durumlarında olurlar. a) Merfû’ Olarak Bulunanlar: Bunlar fiillere fâil olarak bitişirler. Mâzî fiillerin sonunda ا ، و ، ن ، تَ ، تُمَا ، تُمْ ، تِ ، تُنَّ ، تُ ، نَا harfleri muttasıl (bitişik) merfû’ zamirlerdir. Mâzi Fiilde Bulunan Muttasıl Merfû’ Zamirler: Cem’i Tesniyye Müfred Zamir نَصَرُوا نَصَرَا X و - ا نَصَرْنَ نَصَرَتَا X ن - ا نَصَرْتُمْ نَصَرْتُمَا نَصَرْتَ تُمْ - تُمَا - تَ نَصَرْتُنَّ نَصَرْتُمَا نَصَرْتِ تُنَّ - تُمَا - تِ __ نَصَرْنَا نَصَرْتُ نَا - تُ Muzâri Fiilde Bulunan Muttasıl Merfû’ Zamirler: Cem’i Tesniyye Müfred Zamir يَنْصُرُونَ يَنْصُرَانِ X و - ا يَنْصُرْنَ تَنْصُرَانِ X ن - ا تَنْصُرُونَ تَنْصُرَانِ X و - ا تَنْصُرْنَ تَنْصُرَانِ تَنْصُرِينَ ن - ا - ي __ X X X Örnek tablomuzda da görüldüğü gibi, muzâri fiilde bulunan merfû’ zamirler ا ، و ، ي ، ن harfleridir. (X) işâreti ile gösterilen yerlerde zamir bulunmamaktadır. Not: İsimlerdeki tesniyye elifi ve cem’ müzekker sâlim vâv’ı zamir değildir. Onlar i’râb harfidir. مُسْلِمَانِ “iki Müslüman”, قَلَمَانِ “iki kalem” ve مُسْلِمُونَ “Müslümanlar” gibi. Gerek tesniyye ve gerekse cem’ müzekker sâlim kelimelerin sonunda bulunan “nûn” harfi, müfredindeki tenvîn’in yerine ivad’dır yani ona karşılıktır. Nasıl ki, müfred ismin sonunda bulunan tenvîn, o kelimenin isim olduğunun alâmeti ise; tesniyye ve cem’ müzekker sâlim kelimelerin isim olduklarının alâmetleri ise, sonlarında bulunan ve müfredlerindeki tenvîn’e karşılık olan “nûn” harfidir. Tesniyye isimlere örnek: مُعَلِّمَانِ , “iki erkek öğretmen” demektir. Ref’ alâmeti elif’tir. Yani “elif” ile merfû’dur. Bu kelimenin nasb ve cerr halleri ise, مُعَلِّمَيْنِ ‘dir. Tesniyye kelimedeki “yâ” harfi, cümle içindeki yerine göre nasb ve cerr alâmeti olur. Cem’ müzekker sâlim kelimelere örnek: مُعَلِّمُونَ , “erkek öğretmenler” demektir. Cem’ müzekker sâlim kelimelerde ref’ alâmeti, kelimenin sonunda bulunan vâv’dır. Cümledeki yerine göre nasb ve cerr alâmeti ise “yâ” harfidir. مُعَلِّمِينَ kelimesindeki “yâ” harfi, yerine göre nasb, yerine göre de cerr alâmeti olur. Sonunda bulunan “nûn” ise, müfredinde bulunan tenvîn’e karşılıktır. Cem’ müzekker sâlim kelime olan مُسْلِمِينَ ile tesniyye kelime olan مُسْلِمَيْنِ arasındaki fark; cem’ide “yâ” harfinin öncesindeki harfin kesreli, sonrasının fethalı; tesniyye’de ise “yâ” harfinin öncesinin fethalı, sonrasının ise kesreli olmasıdır. Arapça ibâre okurken bu noktaya dikkat etmek gerekir. Emr-i Hâzır Fiilde Bulunan Muttasıl Merfû’ Zamirler: Cem’i Tesniyye Müfred Zamir أُنْصُرُواأُنْصُرَا X و - ا
أُنْصُرْنَأُنْصُرَا أُنْصُرِي ن- ا - ي Örnek tablomuzda da görüldüğü gibi, emr-i hâzır fiilde bulunan merfû’ zamirler ا ، و ، ي ، ن harfleridir. (X) işâreti ile gösterilen yerde zamir bulunmamaktadır. Not: “Mâzi, muzâri ve emir fiillerde bulunan merfû’ muttasıl zamirler” tablolarında (X) işâreti ile gösterilen yerlerde müstetir (gizli) zamir bulunmaktadır. b) Mensûb Olarak Bulunanlar: Bunlar, fiillere bitişerek mef’ûl olurlar. Cem’i Tesniyye Müfred كَتَبَهُمْ كَتَبَهُمَا كَتَبَهُ كَتَبَهُنَّ كَتَبَهُمَا كَتَبَهَا كَتَبَكُمْ كَتَبَكُمَا كَتَبَكَ كَتَبَكُنَّ كَتَبَكُمَا كَتَبَكِ __ كَتَبَنَا كَتَبَ نِ ي Bu zamirler, sadece mâzi fiile değil, muzâri ve emir fiillere de bitişebilirler. Fiile bitişen muttasıl zamir devamlı mef’ûlün bih ve mahallen mensûb’dur. ضَرَبَهُمْ ، أَضْرِبُكَ ، اِضْرِبْهُ gibi. c) Mecrûr Olarak Bulunanlar: İsimlerin sonuna bitişen zamirler devamlı muzâfun ileyh (tamlayan) konumunda mahallen mecrûr olurlar. Cem’i Tesniyye Müfred كِتَابُهُمْ كِتَابُهُمَا كِتَابُهُ كِتَابُهُنَّ كِتَابُهُمَا كِتَابُهَا كِتَابُكُمْ كِتَابُكُمَا كِتَابُكَ كِتَابُكُنَّ كِتَابُكُمَا كِتَابُكِ __ كِتَابُنَا كِتَابِي Muttasıl zamirler sadece harf-i cerrlere ve hurûf-u müşebbehe bi’l fiile yani ”إِنَّ ve benzerleri” veya “إِنَّ ve (kız) kardeşleri” diye bilinen, “fiile benzeyen harflere” bitişirler. Harf-i cerrlere bitişince mecrûr, fiile benzeyen harflere bitişince ise mensûb olurlar. Harf-i cerrler dışındaki diğer harflerle munfasıl zamirler kullanılır. Fakat لَوْلَا harf-i cerr kabul edildiği zaman, muttasıl zamir ile kullanılır. Örnek: لَوْلَاكَ “Sen olmasaydın” gibi. Muttasıl Zamirlerin Harf-i Cerrle Çekimi: مِنْهُمْ مِنْهُمَا مِنْهُ مِنْهُنَّ مِنْهُمَا مِنْهَا مِنْكُمْ مِنْكُمَا مِنْكَ مِنْكُنَّ مِنْكُمَا مِنْكِ __ مِنَّا مِنِّي Muttasıl zamirlerin “-den, -dan” anlamına gelen مِنْ harf-i cerriyle çekimini yaptık. مِنْهُ “ondan” demektir. مِنْ , cârr (harf-i cerr), هُ ise mahallen mecrûr’dur. Zamirlerin, إِنَّ ve Benzerlerine Bitişmesine Bir Örnek Verelim: Allah Sübhânehu ve Teâlâ, Kitâb-ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır: إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْئٍ قَدِيرٌ “Muhakkak Sen her şeye kadîrsin” (Âl-i İmrân: 26) Âyetin i’râbına geçmeden önce, kısa bir hatırlatma yapalım. Bilindiği gibi, إِنَّ ve benzerleri isim cümlesinin başına gelirler; isim cümlesinin mübtedasını kendi isimleri yaparak nasb ederler, isim cümlesinin haberini ise kendi haberleri yaparak ref’ ederler. إِنَّ gelmeden önce cümlenin takdîri; أَنْتَ عَلَى كُلِّ شَيْئٍ قَدِيرٌ idi.
Bunu, “düz cümle” olarak; أَنْتَ قَدِيرٌ عَلَى كُلِّ شَيْئٍ biçiminde de takdîr edebiliriz. Türkçe’den bildiğimiz kurallı ya da düz cümlelerde, temel öğeler kendi yerlerinde gelirler, yardımcı öğeler ise temel öğelerden sonra gelirler. Türkçe’de kurallı cümlede yüklem sonda gelir. Diğer öğelerse, önemine göre yükleme yakın olacak şekilde dizilirler. Bunun zıddı devrik cümledir. Devrik cümlede ise cümlenin sonunda yüklem yerine diğer öğelerden birisi bulunur. Her ne kadar -tanımlamalar açısından- Türkçe Dil Bilgisinde durum bu olsa da, edebî ifadelerde devrik cümleler sıkça kullanılır. Çünkü sürekli kurallı (düz) cümlelerle kurulan konuşmalar oldukça monotonlaşır ve dinleyiciyi de sıkar. Dolayısıyla devrik kurulmuş bir cümle yanlış değildir. Bilâkis ancak dili iyi bilenlerce kullanılabilen bir konuşma ve bir yazışma şeklidir. Cümlenin öğelerinin yerli yerinde gelmesine Arapça’da “rütbe” denir. Arapça’da devrik cümleler sıkça kullanılır. Ayetin ilk takdîrinde; haberin müteallıkı (yardımcı öğesi) olan عَلَى كُلِّ شَيْئٍ haberden önce gelmiştir. İkinci takdîrde ise, bu yardımcı öğe, haberden sonra gelmiştir. Bu Âyette إِنَّ , fiile benzeyen harflerdendir, nasb ve tevkîd (doğrulama, tahkîk) edatıdır. Tahkîk ve nasb edatı إِنَّ ‘ye muttasıl muhâtab zamiri كَ bitişmiştir. كَ , fetha üzere mebnî, mahallen mensûb’dur ve إِنَّ ‘nin ismidir. عَلَى كُلِّ , cârr ve mecrûr’dur, قَدِيرٌ kelimesine müteallık’tır. شَيْئٍ , كُلِّ kelimesinin muzâfun ileyh’idir, nekre olduğu için kesreli tenvîn almıştır. قَدِيرٌ ise, إِنَّ ‘nin haberidir, nekre olduğu için tenvînli damme ile merfû’dur. Muttasıl Zamir Cümledeki Durumuna Göre Üçe Ayrılır: Bu konunun anlaşılabilmesi için, yukarıda “Muttasıl Zamirler” ana başlığı altında verdiğimiz çekim tablolarının incelenmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Muttasıl zamir mevzuunu burada bir nevi özetlemekteyiz. a) Sadece merfû’ olarak kullanılanlar: Bunlar, fiillere fâil olarak bitişenlerdir. كَتَبْتَ ، كَتَبْتِ ، كَتَبْتُ ، كَتَبَا ، كَتَبُوا ، كَتَبَبْنَ ، اُكْتُبِي fiillerinin sonundaki ت ، ا ، و ، ن ، ي harfleridir. Bu zamirler, mâzi fiilde tesniyye muhâtab sîğalarında تُمَا , cem’ müzekker muhâtab sîğalarının sonunda تُمْ , cem’ müennes muhâtabanın sonunda تُنَّ şeklini alırlar. Yukarıdaki mâzi fiil ve emr-i hâzır tablolarını inceleyiniz. Muzâri fiildeki ا ، و ، ي ، ن harfleri muttasıl merfû’ zamirlerdir. Muzâri fiildeki şu beş sîğaya ef’âl-i hamse denir: يَنْصُرَانِ ، تَنْصُرَانِ ، يَنْصُرُونَ ، تَنْصُرُونَ ، تَنْصُرِينَ Yukarıdaki muzâri fiil tablosunu inceleyiniz. b) Bazen mensûb, bazen mecrûr olarak kullanılanlar: Bunlar, fiillere bitişerek mef’ûl ve mensûb, isimlere bitişerek de mecrûr olurlar. İsimlere bitiştiklerinde muzâfun ileyh olurlar. Bunlar ه ، ها ، ك ، ي harfleridir. نَصَحَنِي أُسْتَاذِي “Hocam bana nasihat etti.” نَصَحَكَ أُسْتَاذُكَ “Hocan sana nasihat etti.” الْمَرْأَةُ عَلَّمَهَا زَوْجُهَا “Kadına kocası öğretti.”
النَّبِيُّ أَرْسَلَهُ رَبُّهُ “Peygamberi Rabbi gönderdi.” Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, fiillere bitişmiş olan zamirler mef’ûlün bih olarak mensûb, isimlere bitişenler ise muzâfun ileyh olarak mecrûr’dur. c) Merfû, mensûb ve mecrûr olarak kullanılan: Merfû, mensûb ve mecrûr olarak kullanılan نَا zamiri. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلإِيمَانِ أَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنْنَا “Rabbimiz, biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve iman ettik.” (Âl-i İmrân: 193) رَبَّنَا derken رَبَّ kelimesi gizli bir nidâ edatı sebebiyle münâda’dır, muzâf’tır, mensûb’dur. Münâda ile iktifâ edilerek nidâ edatı hazfedilmiştir. Takdîri; يَا رَّبَّنَا demektir.
رَبَّنَا ‘daki نَا izâfet sebebiyle mahallen mecrûr, إِنَّنَا ‘daki نَا mahallen mensûb ve سَمِعْنَا ‘daki نَا ise mahallen merfû’ ve fâil’dir. Devamla; آمِنُوا emr-i hâzır, sonundaki و mahallen merfû’ ve fâil’dir. Vâv’dan sonraki elif ise fârika’dır. Yani kendisinden önceki vâv’ın kelimenin aslından olmadığını ortaya koymaktadır. بِرَبِّكُمْ , آمِنُوا ‘ya muteallık’tır. بِرَبِّكُمْ ‘deki كُمْ , izâfet sebebiyle mahallen mecrûr’dur. Daha doğrusu “kâf” muttasıl zamiri izâfet nedeniyle mahallen mecrûr’dur, kendisine bitişen “mîm” ise cem’ müzekker alâmetidir. Âyeti verirken فَآمَنَّا ‘yı sonundaki muttasıl mahallen merfû’ zamirine dikkat çekmek için فَآمَنْنَا şeklinde açılımlı yazdık. فَآمَنَّا ‘daki ”fâ” atıf harfidir. آمَنَّا ‘nın i’râbı, سَمِعْنَا gibidir. Not: 1) Bu zamirlerin başına harf-i cerr gelince mecrûr olurlar. علَيَّ ، لَكُمْ ، عَنْهُ gibi. Rabbimiz buyurdu: رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ “Rabbimiz yalnız Sana tevekkül ettik, yalnız Sana yöneldik ve dönüşümüz de yalnız Sanadır.” (Mümtehine: 4) Âyette, başına harf-i cerr gelmiş olan zamirler mecrûr’dur. رَّبَّنَا ‘daki نَا zamiri muzâfun ileyh olduğu için mahallen mecrûr, تَوَكَّلْنَا ve أَنَبْنَا ‘daki نَا zamirleri mahallen merfû’dur. 2) Mütekellim yâ’sı sâkin ve meftûh okunabilir. Ama üst tarafı “elif” ya da “sâkin yâ” olursa meftûh okunur. عَصَايَ “değneğim”,بُنَيَّ - بُنَيْيَ “oğulcuğum, yavrucuğum” gibi. 3) Mütekellim zamiri olan ي , fiillere bitiştiği zaman, fiilin son harfi ile kendisi arasına vikâye (koruma) nûn’u denilen bir “nûn” gelir. Bu “nûn”, fiilin son harfini kesre olmaktan koruduğu için koruma nûn’u adını almıştır. اللَّهُ خَلَقَنِي “Allah beni yarattı” gibi. 4) Fiillerin sonundaki zamirler fâil ya da mef’ûl, isimlerin sonundaki zamirler ise muzâfun ileyh olur. كِتَابُكَ “senin kitabın”, كَتَبَهُ “onu yazdı”, كَتَبْتَ “sen yazdın” gibi. 3- Müstetir Zamirler (الضَّمَائِرُ الْمُسْتَتِرَةُ): Müstetir zamirler konusunu, zamirlerin ibârede görülüp görülmemesi yönüyle ikiye ayırmak sûretiyle de işlemek mümkündür. Bazı zamirler bâriz’dir, bazısı da gizlidir. a) Bâriz Zamirler (الضَّمَائِرُ الْبَارِزَةُ): İbârede mevcut ve telaffuz edilen zamirlerdir. Bu zamirlere “zâhir zamir” (الضَّمِيرُ الظَّاهِرُ) de denilir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: رَبَّنَا آمَنْنَا بِمَا أَنزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ “Rabbimiz, indirdiğine iman ettik ve o Peygamberin izine tâbi olduk. Artık bizi şâhidlerle beraber yaz.” (Âl-i İmrân: 53) Bâriz zamirler konusunu yukarıda ayrıntılı şekilde öğrendik. b) Müstetir (Gizli) Zamir (الضَّمَائِرُ الْمُسْتَتِرَةُ): İbârede mevcut olmayan, fakat âmilinin tahtında varlığı gizli olarak kabul edilen zamirlerdir. Bu tür zamirlere “tahtında müstetir” denilir. Rabbimiz şöyle buyurmuştur: الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ “Hak, Rabbinden (gelen)dir. O halde sakın şüphe edenlerden olma.” (Bakara: 147) فَلاَ تَكُونَنَّ ‘de أَنْتَ zamiri vucûben müstetir’dir. Müstetir zamir sadece merfû’ olur. Bâriz zamirlerden sonra müstetir zamirlerin neler olduğu da açığa çıkmaktadır. “Muttasıl Zamirler” başlığı altında yer alan “Merfû’ olarak bulunanlar” kısmında yer verdiğimiz mâzi, muzâri ve emir fiillerin çekim tablolarında (X) işâreti bulunan kiplerdeki zamirler müstetir’dir. Mâzi’de 2 tanedir:هِيَ - هُوَ Muzâri’de 5 tanedir: نَحْنُ - أنَا- أَنْتَ -هِيَ - هُوَ Emir’de 1 tanedir: أَنْتَ Mâzi fiilde bu zamir sadece iki yerde takdîr edilir. Bunlar, müfred, müzekker, ğâib kipinde هُوَ , müfred, müennes, ğâibe kipinde هِيَ zamirleridir. Muzâri fiilde müfred, müzekker, ğâib kipinde هُوَ , müfred, müennes, ğâibe kipindeهِيَ , müfred, müzekker, muhâtab kipinde أَنْتَ olarak takdîr edilirken, nefs-i mütekellim vahde kipinde أنَا , nefs-i mütekellim mea’l ğayr kipinde ise نَحْنُ takdîr edilir. Emr-i hâzır müfred, müzekker, muhâtab kipinde أَنْتَ , emr-i ğâib müfred, müzekker, ğâib kipinde هُوَ , müfred, müennes, ğâibe kipinde هِيَ takdîr edilir. Bu anlatılanları cümle içinde görelim: Mâzi: نَصَحَتْ (هِيَ) صَدِيقَهَا - نَصَحَ (هُوَ) صَدِيقَهُ Muzâri: تَنْصَحُ (هِيَ) صَدِيقَهَا - يَنْصَحُ (هُوَ) صَدِيقَهُ تَنْصَحُ (أَنْتَ) صَدِيقَكَ نَنْصَحُ (نَحْنُ) صَدِيقَنَا - أَنْصَحُ (أنَا) صَدِيقِي Emir: اِنْصَحْ (أَنْتَ) صَدِيقَكَ لِتَنْصَحْ (هِيَ) صَدِيقَهَا - لِيَنْصَحْ (هُوَ) صَدِيقَهُ Zamirler bahsinde son olarak “fasl zamiri” (ضَمِيرُ الفَصْلِ) mevzuunda bir miktar duralım. Zamir-i Fasl: İsim cümlesinin haberi, harf-i ta’rîf’li olduğu zaman mübteda ile haberin sıfat-mevsûf’la karışma ihtimali bulunduğu zaman aralarına “merfû’ munfasıl zamir” getirilir. Bu zamir, mübteda ile haberi sıfat-mevsûf’tan ayırdığı için “zamir-i fasl” diye isimlendirilmiştir. Örnek: الرَّجُلُ الْعَالِمُ ← الرَّجُلُ هُوَ الْعَالِمُ “Adam âlimdir” derken, haberi ma’rîfe olarak getirdiğimizde, bu ifade sıfat tamlamasıyla karıştırılmaktadır. Onun için mübteda ile haberin arasına merfû munfasıl zamir getirilir. Eğer zamir-i fasl getirilmeseydi, “âlim adam” anlamında bir sıfat tamlaması sanılması ihtimali vardı. İşte fasl zamiri, isim cümlesinin sıfat tamlamasına karışmasını önleyen bu ikisinin arasını ayıran bir zamirdir. Fasl Zamirinin Şu Dört Şartı Taşıması Gerekir: a) Mübteda ile haber arasında gelmesi gerekir. زَيدٌ هُوَ الْقَائِمُ الْمُتَّقُونَ هُمُ الفَائِزُونَ Ya da aslı itibariyle mübteda-haber olan ama sonrasında başına إنَّ ve kardeşleri ya da كَانَ ve kardeşlerinden birisi gelen cümlelerde de fasl zamiri bulunur. إنّ زَيْدًا لَهُوَ الْقَائِمُ كَانَ زَيْدٌ لَهُوَ الْقَائِمَ Ayette de şöyle buyurulmaktadır: إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ “İşte (Îsâ hakkında sana anlatılan) bu (haber) elbette gerçek kıssalardır.” (Âl-i İmrân: 62) b) Fasl zamirinin öncesinde ve sonrasında ma’rife kelime olmalıdır. إنَّ مُحَمَّدًا هُوَ الْمُنْطَلِقُ gibi. Ya da ilki hakiki ma’rife olmalıdır, ikincisi harf-i ta’rîf’i kabul edemese de ma’rîfe’ye benzemelidir. Kendisinden sonra مِنْ harf-i cerr’i gelen ism-i tafdîl gibi. مُحَمَّدٌ أَفْضَلُ مِنْ عَمْرٍو “Muhammed, Amr’dan daha faziletlidir” anlamındaki cümlede أَفْضَلُ , harf-i ta’rîf’i kabul etmese de, ma’rife’ye benzediği için bu cümlede fasl zamiri gelebilir. مُحَمَّدٌ mübteda, أَفْضَلُ haber, مِنْ عَمْرٍو ise cârr ve mecrûr’dur, habere müteallık’tır. c) Fasl zamiri, merfû’ zamirlerden olmalıdır. Misâllerde olduğu gibi. d) Fasl zamiri, öncesindeki kelimeye, mütekellim, muhâtab, ğâib, müfred, tesniyye, cem’, müzekker ve müennes yönünden uygun olmalıdır. مُحَمَّدٌ هُوَ الْمُجْتَهِدُ ، فَاطِمَةُ هِي الْمُجْتَهِدَةُ ، الْمُؤْمِنَاتُ هُنَّ الْفَائِزَاتُ gibi. Bir de, Âyet-i Kerîme zikredelim: فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ “Beni aralarından alınca artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız Sen oldun.” (Mâide: 117) كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ cümlesinde dikkat edilecek bir nokta vardır. O da; الرَّقِيبَ kelimesi nâkıs mâzi fiilin haberi olduğu için, fasl zamiri olan أَنتَ ‘den sonra gelmiş olmasına rağmen mensûb (fethalı) olmuştur. Arapça’ya yeni başlamış olanlar bu kelimeyi çoğu zaman merfû’ yani dammeli olarak okurlar. Bu okuyuş yanlıştır! Açıkladığımız durumun örneği biraz önce de geçmişti. كَانَ زَيْدٌ لَهُوَ الْقَائِمَ cümlesindeki الْقَائِمَ kelimesi كَانَ ‘nin haberi olduğu için mensûb olmuştu. Not: Basrîler (Basra Okulu Dilcileri), isim cümlesinin iki öğesini yani mübteda ile haberin arasını ayıran bu zamiri “fasl zamiri” diye isimlendirirlerken, Kûfîler buna “imâd (direk, destek) zamiri” (ضَّمِيرُ الْعِمَادِ) adını verirler. El-Ferrâ’ da bu zamiri “imâd zamiri” diye isimlendirir. Bir Âyet ile zamirler konusuna son verelim. وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللَّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ “Benim başarım ancak Allah iledir. Ben yalnız O’na güvenip dayandım ve yalnız O’na dönerim” (Hûd: 88) 14-15 Kasım 2015 Cumartesi/Pazar Yusuf Semmak |
KATEGORİLER
04.10.2024Cuma
Son Yorumlar
misafir Good blog post. I certainly appre Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t Yusuf Semmak + Ayrıca Hadîs'in açıklamasında d Yusuf Semmak Güzel bir yorum. Fakat biraz açık metin hadiste gecen Gölge Arsin gölgesi Rüya Çok teşekkür ederim Şule Çok teşekkürler sadullah demircioğlu abdullah bin mesud (r.a.) ‘’sakın Yusuf Semmak Bir kardeşimiz, selâmdan sonra; “ Yusuf Semmak EVET, YİNE SİGARA! Bugün piyas |