Türkçe’de sıklıkla yanlış kullanılan kelimeleri doğrularıyla birlikte verdiğimiz bu çalışmamızda, teknik olarak bir noktaya dikkat çekmek isteriz. Bir örnek ile açıklayalım:
Örnek:
"Müştak (türemiş): Yanlış – Müştâk (özleyen): Doğru".
Bu ve benzeri örneklerdeki “yanlış-doğru” ayrımında şu noktaya dikkat edilmelidir.
Bu iki kelimeden; önce zikredilip de “yanlış” olduğu belirtilen kelime, daha sonra “doğru” olarak verilen kelimeyi kullanmak isterken, telaffuz ya da yazım hatasına düşerek, hatalı bir kullanım gerçekleştirmektir.
Bu teknik bilgiyi göz önünde bulundurursak, “yanlış” olarak verilen kelimelerin; anlamsız kelimeler de olabileceğini, yazım yanlışı da barındırabileceğini hatta bazen de bir kelimeyi başka kelime yerine kullanmak şeklinde başka anlama gelen bir kelimenin de olabileceğini görürüz. Meselâ; az önceki misâlimizde her iki kelime de anlamlıdır ama konuşan ya da yazan kimse, “müştâk olan” yani “özleyen” anlamındaki "müştâk" kelimesini kullanmak isterken, yanlışlıkla “türeyen” anlamındaki "müştak" kelimesini kullanmıştır.
Bu durumun, “Çiy (şebnem): Yanlış – Çiğ (pişmemiş): Doğru” örneğinde de söz konusu olduğunu görebiliriz. Her iki kelime de anlamlı olsa da, konuşan ya da yazan kimse, “pişmemiş” anlamındaki “çiğ” kelimesini kullanmak isterken, yanlışlıkla “şebnem” anlamındaki “çiy” kelimesini kullanmıştır. Bu nedenle de, maksadını ifade edemediği için, kullandığı kelimenin farklı bir anlamı olsa da, onu “yanlış” olarak ifade ettik. Orijinal kavramlarımızı terk etmemeliyiz. Genel olarak, ifade ve anlatımda kendi öz kavramlarımıza dönmeliyiz. Yeni kelimeleri gerektikçe kullanmalıyız ya da bazı yerlerde parantez içerisinde vermeliyiz. Ama ne tuhaftır ki, dilimize sonradan giren kelimeler asıl metinde geçerken, asırlardır kullanılan Eski Türkçe, Arapça ve Farsça karşılıkları parantez içerisinde verilmektedir. İşte ne zaman bu dediğimiz tersine dönerse daha doğrusu aslî şekline avdet ederse, dil konusunda belirli bir merhale kat edildiğinden söz edilebilir. Maalesef ki, son yıllarda hızlanan teknolojiyle beraber, yazılı ve sesli iletişim şeklimiz de, zamandan kazanmak ya da kelimelerin aslını araştır(a)mamak gibi nedenlerle dejenere olmaktadır. Günümüzdeki toplumsal yapı içerisinde okuma alışkanlığı yitirilmiştir. Bu nedenle de çocuklar ve gençler, ana dillerini olumsuz toplumsal etkileşim sebebiyle yüzeysel olarak öğrenmektedirler ve dillerinin gramatik yapısından habersiz bulunmaktadırlar. Oysa gramer kuralları öğrenilmeyen bir dilin bilindiği iddia edilemez.
Günlük hayatta, hayatı idâme ettirecek kadar kelimeyle konuşuyor olmak, o dilin bilindiğini göstermez. Zira “anlaşma” sadece kelimelerle olmaz; işâret ve vücut diliyle de anlaşma imkânı bulunmaktadır. Oysa “dil bilmek” çok daha farklı bir mefhumdur. Dilin bütünlüğüne hâkim olmadan birkaç yüz kelime ile birbirinin tekrarı sayılabilecek bazı cümleleri kuruyor olmak, sağlıklı iletişim için kifayet etmez. Hele de Türkçe dilinin dînî, tarihî, kültürel, toplumsal, siyasi ve psikolojik alt yapı zenginliklerine muttali olmamak, Türkçe’nin değil, bu dili bilmeyenlerin noksanlığıdır.
Özellikle Türkçe’nin içerisinde bulunan Arapça, Farsça ağırlıklı tarihî kökleri olan kelimeleri öğrenmek zaruridir. Türk-İslâm medeniyetlerinin birbirleriyle etkileşimlerinin meyveleri olan kelimelere, deyimlere ve vecizelere sahip çıkmamak ve onları dışlamak dile ve kültüre karşı ciddi bir taassuptur. Bu davranış asla makul kabul edilemez.
Dilin aslına sahip çıkarak yani zenginliğini budamadan, bugün itibariyle Batı orijinli kelime ve kalıplar da alınabilir. Bunda bir sakınca yoktur. Yeter ki gelenin hatırına “var olan” dışlanmasın. Her Müslüman'ın, ana dili dışında Kur’ân dili olan Arapça’nın yanı sıra mutlaka yaygın olan bir dünya dilini daha öğrenmesi gerekir.
Bir üniversitenin yaptığı araştırmaya göre, herhangi bir Türk insanının günlük konuştuğu ortalama kelime sayısı, 400 kelimeyi geçmemektedir. Bazı yörelerde bu ortalama oldukça düşüktür. Oysa İngiltere’de bu ortalama iki bin kelimeyi bulmaktadır. Bir insan, kendi ana diline bu kadar fakirse, artık onu başka bir fakirlik yıkamaz sanırız. Buna bir "dur" demek; özellikle yeni neslin görevidir. Yoksa bir nesil sonrakiler, öncekileri anlayamaz halde olacaklardır. Dil; geçmişten günümüze ve günümüzden geleceğe köprü rolü üstlenmektedir. Aynı asırda bile kuşaklar arası çatışma ve anlaşmazlıklarda dilin önemi inkâr edilemez!
Bu nedenle dile karşı gösterilmesi gereken hassasiyet adına, Türkçe’nin bazı kâidelerini hatırlatmak istedik. Biz, pratik bilgilerle okuyucuya yardımcı olmak amacıyla teferruatlara girmedik. Çünkü bazen ihtiyaçtan fazla bilgi, öğrenme ve okuma iştiyâkını azaltmaktadır. Bu bakımdan, çalışmamızın daha detaylı çalışma yapmak isteyenlere de vesile olmasını temenni ederiz. "Ünsüz sertleşmesi" ve "ünsüz yumuşaması" konularına geçmeden önce, sert ve yumuşak ünsüzleri bilmek gerekir.
Sert Ünsüzler: Önce sert ünsüzleri öğrenelim. "Fıstıkçı Şahap" sözcüklerinde geçen tüm ünsüzlerdir.
Sert ünsüz harfler kendi aralarında iki kısma ayrılır:
a) Sürekli sert ünsüzler: s, ş, h, f
b) Süreksiz sert ünsüzler: p, ç, t, k
Yumuşak Ünsüzler:
Yumuşak ünsüzler de kendi aralarında iki kısma ayrılır:
a) Sürekli yumuşak ünsüzler: ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
b) Süreksiz yumuşak ünsüzler: b, c, d, g Günümüz Türkçe'sinin şu anki durumunu anlamak için, 1942'de vefat eden Elmalılı tefsirinin sahibi Muhammed Hamdi Yazır'ın eserini aslından okumaya çalışmanız yeterlidir. Okuyup anlayabiliyor musunuz? Hayır! Oradaki kelimelerin belki de en iyimser yaklaşımla %60'ını hiç bilmiyorsunuz! Oysa onun vefat tarihi ya babanızın, ya annenizin, ya dedenizin yahut da nenenizin doğum tarihidir değil mi? Bazılarınız “dedem onun çağdaşıdır” diyebilirsiniz. Bu kadar kısa zamanda Türkçe'mize ne oldu da can damarları budandı?
İsterseniz, meşhur “Büyük İslam İlmihali” isimli eserin yazarı Ömer Nasuhi Bilmen'in Kur'an mealini okuyun. Kur'an anlaşılsın diye, Türkçe'ye çevrilen Kur'an Mealinde saymakla bitmeyecek şekilde anlamadığımız, hatta hiç duymadığımız kelimeler bulunmaktadır! O da, 1971'de vefat etti. Onun yaşadığı dönemde belki çoğunuz doğmuştunuz. Abiniz, amcanız, dayınız, halanız, teyzeniz ise Ömer Nasuhi'nin çağdaşıdır. Maalesef ki, bu yakınlarınız dahi o dönemin diline köprü olamamışlardır! |
KATEGORİLER
04.10.2024Cuma
Son Yorumlar
misafir Good blog post. I certainly appre Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t Yusuf Semmak + Ayrıca Hadîs'in açıklamasında d Yusuf Semmak Güzel bir yorum. Fakat biraz açık metin hadiste gecen Gölge Arsin gölgesi Rüya Çok teşekkür ederim Şule Çok teşekkürler sadullah demircioğlu abdullah bin mesud (r.a.) ‘’sakın Yusuf Semmak Bir kardeşimiz, selâmdan sonra; “ Yusuf Semmak EVET, YİNE SİGARA! Bugün piyas |