![]()
“TEK KAYNAK KUR’ÂN'DIR” DİYEN KİMSEYE CEVABIMIZ! “Hurâfelerden kurtulmanın tek yolu; Kuran'ı dinin tek kaynağı olarak görüp, dinin tek kaynağını okuyup anlayıp, hayatımızda tek rehber olarak benimsemekten geçer” diyen bir arkadaşa verdiğimiz cevap aşağıdadır. Kitâbını bizlere göndererek, yolumuzu aydınlatan Celâl ve İkrâm sahibi Allah Sübhânehu ve Teâlâ’ya hamdolsun. Peygamberimize, âline, ashâbına ve etbâ’ına salât-ü selâm olsun. Şüphesiz sözün en güzeli Allah’ın Kitâbı, yolun en güzeli ise Muhammed aleyhisselâm’ın yoludur. [1] Allah’ın Kitâbına ve O’nun Rasûlüne uyanlara ne mutlu! Sizin bu sözünüzün yanlışlığını, Kur’ân’dan birçok Âyet ile ispat etmek mümkündür. Ancak biz, size uzun bir yazıyla cevap vermek yerine tek bir delil ile yetineceğiz. Zaten bu cevabımıza karşılık veremezseniz -ki veremezsiniz-; bu durumda, İslâm’ın kaynağının sadece “Kur’ân” olduğunu söylemenizin ve o tek kaynağı da kendi aklınız ile anlamaya çalışmanızın bâtıllığını siz de fark etmiş olacaksınız. Allah’ın dininin tek kaynağının [2] sadece Kur’ân olmadığını, bizzat Kur’ân’dan bir delil ile ispat edelim. Delilimiz; "kıblenin tahvîli (değiştirilmesi)" meselesidir… Öncelikle şunu söylemek gerekir. İman edenler, Mekke’de iken belirli bir dönem Mescid-i Aksâ yönü istikametinde namazlarını edâ ettiler. Sözün burasında soruyoruz: Kur'ân-ı Kerîm -sizin iddia ettiğiniz gibi- tek kaynak ise, Müslümanların, Mescid-i Aksâ'ya yönelmelerini emreden vahiy Kur'ân'ın neresindedir? Öyle ya, Peygamberimiz ve Müslümanlar Kâbe’den önce Kudüs’e yönelirken, bunu kendi hevâlarından yapmadılar. Daha sonra Allah, mü’minlere –Peygamberimizin de çok istediği- Kâbe’ye dönmelerini emredecektir... "İşte böylece bütün insanlara karşı şâhidler olmanız ve bu peygamberin de size karşı şâhid olması için, Biz sizi vasat bir ümmet kıldık. Senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, ancak peygambere uyanları topukları üzerinde geri döneceklerden ayıralım diye kıble yaptık. Bu, Allah’ın doğru yola ilettiklerinden başkasına elbette zor gelir. Allah, sizin imanınızı zâyi edecek değildir. Gerçekten Allah, insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. Biz, senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Şimdi seni, elbette hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm (Kâbe) tarafına çevir. Nerede bulunursanız, siz de yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, kendilerine kitap verilenler, bunun Rabbleri katından bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıklarından asla habersiz değildir." [3] Bu Âyetlerle, kıble, Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Harâm'a çevriliyordu. Ayrıca Kâbe, arzın tam ortasında yer aldığı gibi, Ümmet-i Muhammed de "Vasat Ümmet" kılınıyordu. Muhammed Ümmetinin vasat (orta, adaletli, dengeli, aşırılıktan uzak) ümmet kılınmasının anlamı; onların diğer ümmetlerden üstün kılınmasıdır. Bu Âyetlerle artık İslâm ümmetinin önderliği ilan edilmektedir. Artık önderlik, İsrâîloğullarından alınıp İsmâîloğullarına verilmektedir. Kıblenin Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Harâm'a çevrilmesi; gerçek mü'minlerle önyargılı ve ırkçı insanların ayırt edilmesini de sağlamıştır. Bu meselenin iki yönü vardır. Bir tarafta, kendilerinin Hz. İbrâhîm'in dinine tâbi olduklarını söyleyen ve kendi vatanlarındaki Kâbe'lerini terk edip Beytülmakdis'e dönmeye, orayı kıble kabul etmeye hazır olmayan Araplar vardı. İlk olarak, Kur'ân dışında Peygamberimize verilen vahiy ile, Mescid-i Aksâ kıble tayin edildiğinde, Araplar denendiler. Bu onlar için çok zorlu bir sınav oldu; kavmiyetçilik ve ırkçılık yapanlar bu imtihanı kaybederken, mü'minler imanlarıyla bu sınavı kazandılar. Kıblenin tahvili meselesinin ikinci yönünde ise, kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye çevrilmesiyle, Hristiyanlar ve Yahûdîler denenmişlerdir. Onlara, atalarının yöneldiği kıbleden başkasına dönmek ağır geldi. Böylece iman edenlerle ırkçılar birbirlerinden ayrılmış oldular. Yukarıdaki Âyetler inmeden önce Peygamberimiz ve mü'minler Kâbe'ye doğru, Kâbe'yi araya alarak ya da doğrudan Beytülmakdis'e yönelerek namaz kılıyorlardı. Müslümanlar, hicretten sonra da Medine'de on altı ya da on yedi ay -toplamda ise yaklaşık 14,5 yıl- boyunca Kudüs'e dönerek namaz kıldılar. Peygamberimiz ve ashâbı, Hz İbrâhîm'in oğlu Hz. İsmâîl ile beraber temellerini yükselttiği, İslâm'ın ilk kıblesi olan Kâbe'ye doğru namaz kılmayı çok istiyordu. Peygamberimiz sürekli yüzünü göğe çeviriyor ve bu konuda vahiy özlemiyle, İlâhî müjdeyi intizar ediyordu. Nihayet, yukarıdaki Âyetler geliyordu. Kıble değişikliği hâdisesi, Bera b. Âzibradiyallahu anh'dan rivâyete göre; namaz esnasında vukû' bulmuştur. Allah'ın Rasûlü Seleme oğulları mescidinde ashâbıyla birlikte öğle namazını kılarlarken bu Âyet (Bakara: 144) geldi. İlk iki rekatı Mescid-i Aksâ'ya doğru kılmışlardı. Âyet nâzil olunca, Rasûlullah hemen Mescid-i Harâm'a doğru döndü, ashâb da döndüler ve geriye kalan iki rekatı da Mescid-i Harâm'a doğru kılarak namazı tamamladılar. Bundan dolayı, bu mescide, Mescid-i Kıbleteyn (iki kıble mescidi ya da iki kıbleli mescid) denmiştir. Bu olay üzerine derhal etrafa haberler salınmıştır. Kuba mescidinde Müslümanlar namazda iken biri gelip "ben Peygamberin yanından geliyorum ve Mescid-i Harâm'a doğru namaz kıldık" diye haber verince; onlar da hemen Mescid-i Harâm'a dönüverdiler. Cemaatle kılınan namaz esnasında iken bile, sahabenin Peygamberimize itaatine bakın, Peygamberimizin sahabesinin birbirine güvenine bakın! Kıble gibi çok önemli bir meselede bir tek sahâbînin sözüyle, Mescid-i Harâm'a dönüyorlar. Bakara: 144. Âyet, Mescid-i Aksâ'ya yönelmeyi neshetmek için gelmiştir. Aşağıda zikredeceğimiz, Bakara 149 da artık kıblenin kıyamete kadar Kâbe olacağını belirtmek için gelmiştir. Bakara: 150. Âyet ise, gerek Yahûdîlerin, gerek Hristiyanların ve gerekse müşriklerin Müslümanlar aleyhine ellerinde bir delil kalmasın diye gelmiştir. Kıble konusu çok mühim olduğu için farklı üslup ve hikmetlerle, kıblenin değiştirilmesi konusu te'kidli olarak bir kaç kez tekrar etmiştir. Bakara: 149, 150. Âyetleri okuyalım: "Her nereden (yolculuğa) çıkarsan yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir. Şüphesiz bu (emir), Rabbinden (gelen) mutlak bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet Peygamberim!) Her nereden (yolculuğa) çıkarsan yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir. Siz de nerede olursanız yüzlerinizi o tarafa çevirin ki, aralarından zulmedenler hariç, insanların size karşı bir delilleri olmasın. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da hidâyete eresiniz.” [4] Şimdi soruyoruz: Kıblenin Kâbe'ye çevrilmesi emrinden önce, belli bir zaman [5], Kâbe'ye yönelerek namaz kılınmadığına göre; Müslümanlar nereye yönelerek namazlarını kılıyorlardı? Ve Kâbe’den önceki kıbleye yönelme emri Kur'ân'ın neresindedir? Bu sorunun cevabını Kur'ân'da bulamayacağınıza göre; Kur'ân dışında da vahiy olduğunu ve Kur'ân'dan sonra ikinci kaynağın Sünnet olduğunu kabul etmelisiniz! Aksi takdirde, Bakara: 144, 149 ve 150. Âyetlerin hangi Âyeti ya da hükmü nesh ettiğini yani mensuh olan hükmün ne olduğunu açıklayamazsınız! Bize ve size düşen; Rasûl-ü Ekrem'in ashâbı gibi; Peygamberimizin, Allah’ın izniyle Âmir (emreden) ve Nâhî (nehyeden) olduğunu bilip, bu gerçek istikâmetinde iman ve itaat etmemizdir. Peygambere itaat etmemek için bin dereden su getirmek, mü’minlerin işi olamaz! Size, Kur'ân dışında da vahiy olduğunu ve dolayısıyla Sünnetin Kur'ân'dan sonra ikinci kaynak olduğunu, Peygambersiz ve Sünnetsiz bir din anlayışının "İslâm" olamayacağını bizzat Kur'ân Âyetleriyle uzun uzadıya ispat ederiz. Ve bu açıklamalarımız esnasında, size yönelteceğimiz sorulara da asla cevap veremezsiniz. O sorularımızdan sadece bir tanesi yukarıda, kıblenin değiştirilmesiyle ilgili açıklamalarımızdan hareketle yönelttiğimiz sorulardır! Bu sorulara vahiy istikametinde cevap vermenizi beklemek; sizden o sözlerinizi işiten herkesin hakkıdır! Ya da makul insanların yaptığını yapıp, Ashâb-ı Kirâm'ın, Peygamberimizin din adına açıklamalarını, "Allah'tan" bilmeleri gibi; siz de, Kur'ân'ı, Sünnet çizgisinde kabul edin... Sahabe, Allah Rasûlünün, Mescid-i Aksâ'ya ve sonra da Mescid-i Harâm'a yönelmeleriyle ilgili emirlerini delil kabul ediyor da size ne oluyor? Yoksa siz, Allah'ın, sahâbîlere ayrı, bize ayrı bir din gönderdiğini mi iddia ediyorsunuz? Unutmayın Din, Peygamberimizden itibaren yaşanarak gelmiştir. Dinin esasları mütevâtirdir. Din zaman içerisinde, değerlerini yitirerek, Asr-ı Saâdetteki safiyetini ve aslını kaybetmemiştir! İnandığınızı sandığınız Kur'ân'ı lütfen daha dikkatlice okuyun. Peygamberimizin görevi sadece bir postacılık değildi! Onun iki temel vazifesi vardı: 1- Teblîğ (ulaştırmak): “Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni teblîğ et. Eğer böyle yapmazsan, O’nun risâletini teblîğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet vermez.” [6] 2- Tebyîn (açıklamak): “(Biz, o peygamberleri) apaçık belge (mûcize)lerle ve kitaplarla (gönderdik). İnsanlara kendilerine ne indirildiğini açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye sana da bu Zikri (Kur’ân’ı) indirdik.” [7] Rasûlullah, Allah'tan gelenleri asla gizlemeden, ketmetmeden, eğriltmeden olduğu gibi insanlığa ulaştırmış ve gerektikçe de, Âyetleri, yine Allah'ın vahyi istikametinde açıklamıştır. Peygamberimizin, teblîğ ettiği Kur'ân'ı açıklamadığını ve uygulamayıp, yaşamadığını iddia etmek açıkça Kur'ân Âyetlerini çarpıtmak ve Kur'ân'ı anlamamaktır! Bakara Sûresinin 151. Âyetini okuduğumuzda Peygamberimizin başlıca beş vazifesinin olduğunu göreceğiz: Allah'ın Âyetlerini okumak, insanları tezkiye etmek (temizleyip arındırmak), onlara Kitâbı öğretmek, onlara Hikmeti öğretmek, onlara bilmedikleri şeyleri öğretmek. Mesele üzerinde, selim bir akıl, meşru bir niyet ve samimi bir kalp ile defalarca düşünmenizi ve bu konuda, çölde susuzluktan bitap düşmüş, neredeyse ölmek üzere olup, suya susayan bir insan gibi, hakikatlere aç olan bir hâlet-i rûhiyye ile tefekkür etmenizi istirham ederiz. Zira Sünneti kabul etmemek, şehâdeteyn'in ikinci bölümü olan "Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûluhu" kısmını da reddi beraberinde getirir ki, bunun ne anlama geldiğini bildiğinizi sanıyorum. Bu tür meselenin rastgele akıl yürütülerek felsefe yapılacak bir mubahlar sahası olmadığını takdir etmek zorundasınız. Dikkat edin, "ben böyle düşünüyorum" demek, cehenneme müstahak olan pek çok insanın sözüdür! Bu sözü kendinize yakıştırmamalısınız! Hidâyet dualarımla. Yusuf Semmak [1] Buhârî, Edeb, 70, [6098] [2] İslâm’ın ilk ve temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân bizlere, Allah Rasûlüne uymayı da emretmektedir. Allah’ın Rasûlüne uymak ise, O’nun Sünnetine ve Hadîslerine tâbi olmakla olur. Allah, Peygamberimizin hevâ’sından konuşmayacağını, onun konuştuğu şeylerin vahiy olduğunu (Necm: 3, 4) ve o her ne verirse onun alınması, her neden sakındırırsa da ondan uzak durulmasını (Haşr: 7) emretmektedir. Bu konuda bir Âyet ile iktifâ ediyoruz: “Biz, gönderdiğimiz her bir peygamberi Allah’ın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik…” (Nisâ: 64) [3] Bakara: 143, 144 [4] Bakara: 149, 150 [5] Kıblenin değiştirilmesini emreden Âyetler gelinceye kadar Peygamberimiz ve Müslümanlar, on altı ya da on yedi ay Kudüs'teki Beytülmakdis'e yönelerek namaz kılmışlardır. (Tirmizî, Tefsir, 3, [2962]) Kıble Mescid-i Aksâ'dan, Kâbe'ye çevrilince, bundan önce Kudüs'e doğru namaz kılanların durumu tartışılmaya başlayınca; Bakara: 143. Âyetinde "Allah, sizin imanınızı zâyi edecek değildir" buyrularak, o namazların boşa gitmediği de belirtilmiş oldu. (Buhârî, Tefsîr, 2. Sûre, 12. Bâb, [4486]; Tirmizî, 3, [2964]) [6] Mâide: 67 [7] Nahl: 44 |
KATEGORİLER
21.05.2025Çarşamba
Son Yorumlar
Yusuf Semmak 🔸 Rabbimiz, yolunu kaybed Yusuf Semmak Kadr Gecesi sebebiyle duâ ediyoru Yusuf Semmak Rabbimiz kalan ömrümüzü geçen ömr Yusuf Semmak ☝️ "Tâğûta ibâdet et Yusuf Semmak ✍ Sıla-i rahmin ömrü ve rız Yusuf Semmak BUNLAR HİÇ EŞİT OLUR MU?! 1- " Yusuf Semmak Arkadaşlar, videoyu paylaşalım! Yusuf Semmak Bu konuda üç Âyet-i Kerîme zikred misafir Thankks forr sharing your thought Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t |