Kader konusunda bir arkadaşımızın sorusuna, "Kader Konusunda Açıklamalar" başlıklı yazımızla cevap vermiştik. Başka bir arkadaşımız açıklamalarımıza cevaben şunları yazmıştır: "İnsanlar yaratılmadan önce kaderleri yazıldı. Evet, öğrendim, çok teşekkür ederim Yusuf Semmak, kafamdaki çok önemli bir problem sonuçlanıyor. Bu çok önemli, çünkü insanlar yaratıldıktan sonra yazılsaydı kader, "niye bana bu kadar da, ona o kadar" denmesinin bir anlamı olurdu. Ama artık olamaz! Kaderlerimiz yazıldığında biz yoktuk,yaratıldıktan sonra yaptıklarımızdan dolayı da kimseyi suçlayamayız, itiraz edemeyiz.”
KADER KONUSUNA İLAVE AÇIKLAMALAR Kader konusunda bir arkadaşımızın sorusuna, "Kader Konusunda Açıklamalar" başlıklı yazımızla cevap vermiştik. Başka bir arkadaşımız açıklamalarımıza cevaben, şunları yazmıştır: "İnsanlar yaratılmadan önce kaderleri yazıldı. Evet, öğrendim, çok teşekkür ederim Yusuf Semmak, kafamdaki çok önemli bir problem sonuçlanıyor. Bu çok önemli, çünkü insanlar yaratıldıktan sonra yazılsaydı kader, "niye bana bu kadar da, ona o kadar" denmesinin bir anlamı olurdu. Ama artık olamaz! Kaderlerimiz yazıldığında biz yoktuk, yaratıldıktan sonra yaptıklarımızdan dolayı da kimseyi suçlayamayız, itiraz edemeyiz." Rica ederim arkadaşım. Faydalandığınıza çok sevindim öncelikle. Kafanızdaki düşüncelerin daha sağlam şekilde oturması için de, başka bir boyuttan açıklamalar yapmak istiyorum. Kader konusu aslında karmaşık bir konu değildir, üzerinde iyice düşünülürse kendiliğinden mesele anlaşılır. Ama doğrular üzerinde düşünmek gerekir... Yanlış fikirler üzerinden fikir yürütmek konuyu karmaşık hale getirir. Bu meselenin en önemli boyutu; Allah'ın noksansız ilmi, âciz bırakılamaz kudreti, mutlak irâdesi, her şeyin yaratıcısı olması ve noksansız sıfatların sahibi olup, kimseye muhtaç olmaması ve hiçbir şeye benzemediği gerçeğidir. Allah, bahsi geçen konuda bir irâde buyurmuş, bize düşen o irâdeye teslim olmak ve iman etmektir. Allah, yaptıklarından sorgulanmayandır. "O (Allah), işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara (kullara) yaptıkları sorulur." (Enbiyâ: 23) Ayrıca bir Kudsî Hadîs'e göre, zulmü kendi zâtına bile haram kılan Allah şöyle buyuruyor: "Şüphesiz Allah zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez." (Nisâ: 40) Allah, mahlukâtına asla zulmetmeyeceğine ve hiçbir irâdesinden sorgulanmayacağına göre; kula düşen, O'nun irâdesine teslim olup Müslüman olmaktır. Allah yarattığı her şey için bir kader belirlemiş; sadece insanın değil her şeyin kaderini yazıp kaydetmiştir. "Allah her şey için bir kader tayin etmiştir." (Talâk: 3) Bu durum, Allah'ın fiillerinde ne kadar hikmetli olduğunu gösteriyor. Allah yaptığı işi tam yapıyor, kul da Rabbine inanıp, güvenip O'na teslim olmalıdır. Eksik bir imanla yani müşrik olarak Huzur-u İlâhî'ye varmamalıdır. En'âm: 38'de de yeryüzünde yürüyen ve iki kanadıyla uçan kuşlara kadar Allah'ın, mahlûkâtının her halinden, her şeyinden en ince detaylarına kadar bilgi sahibi olduğu belirtilmektedir. Bu bilme işi, -yarattıktan sonra da olduğu gibi- bu Âyette belirtilen durum, evrenin yaratılmasından önce bilinip Levh-i Mahfûz'da kaydedilmiş olmasıdır. Kuşlar da, pek çok canlılar da aynen insanlar gibi birer ümmettirler. Allah onların isimlerini, sayılarını, nerede yaşadıklarını, nasıl yaşadıklarını tam olarak bilir ve onların rızıklarını da verir. Yarattığı hiçbir canlıyı kendi haline terk edip unutmaz. "Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır! Allah onlara da rızkı verir, size de. O, işitendir, bilendir." (Ankebût: 60) Yani Allah'ın yarattıktan sonra, kullarını unutması, onların yaşamak için muhtaç olduğu ortamı hazırlamaması, rızıklarını vermemesi gibi çelişkili ve tutarsız fiiller Yaratıcı'ya nispet edilemez. Mutlak olarak Adl yani adalet sıfatının da sahibi olduğuna göre; kullarını zorla cehenneme göndermesi de düşünülemez. O'nda, kullarda olduğu gibi, nefsî davranıp, bazılarına, hâşâ, gıcık olma, bazılarına torpil geçme sıfatı asla yoktur. Bunların ikisi de zaafiyet sıfatlarıdır ki, câhil ve gâfil kişilerde bulunur. Allah'a bunları nispet edip cehenneme gidişlerinin sorumlusu olarak kendilerini yaratanı görenler echel (en câhil) ve ekfer (en kâfir) insanlardır. Allah'ın önceden bizim kaderimizi bilmesi, mutlu olmamız ve övünmemiz gereken bir durumdur; çünkü bizim Allah'ımız böyle el-Alîm'dir, böyle el-Kadîr'dir. O, noksan sıfatlardan münezzeh ve ekmel (en mükemmel) sıfatlarla muttasıftır. Allah'ı, Kur'an'da kendini tanıttığı gibi, kendi sıfatlarıyla tanımayanlar, kendi akıllarıyla tanımaya ya da kendileriyle karşılaştırarak anlamaya çalışacaklardır. Sonuçta da "ama!", "yani!", "bir de şu mesele var!" tarzındaki şüphe ve küfür hastalıklarından kurtulamayacaklardır. Oysa Allah'ın sıfatlarında asla teşbih, temsil, tekyif ve ta’tîl olmaz. Allah'ı tanırken mahlukata benzetmek, mahlûkâtla misâllendirmek, nasıllığını yorumlamak ya da bazı sıfatlarını iptal etmek asla câiz değildir. "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur." (Şûrâ: 11) "Kimse de O'nun dengi değildir." (İhlâs: 4) Hiçbir yaratılmış varlık, O'nun benzeri değilse, O'nun bir dengi yoksa; O'nu mahlukata göre tanımlamak yahut da kısır akıl ile tanımaya çalışmak apaçık şekilde Allah'a iftira etmek olacaktır. Daha önceki yazımızda Allah'ın her şeyi Levh-i Mahfûz'da yazmasının hikmetleri üzerinde durmuştuk. Şimdi sadece bir noktayı tekrar etmekle yetinelim. İnsanlar dünyada yaşarken, önceden yazılmış bir senaryoya göre yaşamaya zorlanmamaktadırlar. Yaratılmadan önce, insanların gerçek hayat hikâyelerini yazan irâde sahibi, "her şeyi bilme" sıfatına sahip olduğu için o gerçekleri önceden bilmiş ve yazmıştır. Kullarının da kendisine güven, tevekkül ve iman durumlarını ortaya çıkarmak adına onların bu Kader gerçeğine iman etmelerini irâde etmiştir. Dolayısıyla, Âmentü esaslarından (iman ilkelerinden) bir tanesi de Kadere İman'dır. Kader gerçeğinin içerisinde, irâdeli varlıklara kısmî irâde verilmesinin yanında tüm âlemlerin düzen içinde işleyişinin sağlanması için Âlemlerin hükümranı olan Allah, Mukadderat dediğimiz takdir ve irâdelerde de bulunmuştur. Mukadderat, her irâdeyi etkisiz kılan, her gücü yok eden, her şeye söz geçiren Allah'ın mutlak ve karşı konulamaz irâdeleridir. Bu irâdeler hem insan ve cin ve hem de tüm kâinatın hayrına ve menfaatine olan şeylerdir. Biz bazen kötülük yoluna girmek isteriz ama Allah izin vermezse o iş olmaz. İşte buna takdir-i İlâhi denir. Allah kullarının iyilik ve kötülük işlemesi noktasında bazı hikmetlere dayalı irâdelerde bulunur; bunlar mukadderattandır. Bilindiği gibi, Allah'ın Subûtî Sıfatları vardır: Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Sem' (işitme), Basar (görme), Kelâm (konuşma), Tekvîn (yaratma). Mutlak irâde sahibi Allah'tır. Kul ise irâde etme özelliğini Allah'tan alır ve sınırlıdır. Kuldaki irâde ancak imtihan olmanın gereği olarak iyilik ya da kötülük yollarını seçme konusundaki ihtiyardır. Bu durumda dahi Allah'ın mutlak irâdesi, kulun irâdesinin üzerindedir. Meselâ; kul küfrü, fıskı ya da isyânı da seçse Allah irâde etmedikçe kul da irâde edemez. Kul bu kötülükleri seçip irâde ederse ve Allah da yaratır. Bu durumda da Allah rızâ göstermese de bu kötülükleri irâde etmiş olur. Bu konu "İrâde ve Rızâ" konusunun muhtevasındandır. Bu iki kavram ayrıdır. Allah kullarının irâde ettiği kötülükleri razı olmasa da irâde eder. Çünkü O, mutlak irâde sahibidir. Kul irâde konusunda Allah karşısında muktedir değildir! Eğer öyle olsaydı, bu durumda Allah'ın İrâde sıfatına halel gelirdi! Yani Allah'ın İrâde sıfatında noksanlık olurdu. Kulların doğru ya da yanlış her seçimlerin Allah'ın mutlak irâdesi altında gerçekleşmektedir. Allah hem adalet ve hem de rahmet sıfatlarına sahip olduğu için; kullarının irâdelerini hikmetine uygun şekilde yaratmaktadır. Bu konuda bir Hadîste: "Allah'ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" (Ebû Dâvud, Edeb, 110) buyrulmuştur. Yani, Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Allah Teâlâ'nın iki türlü irâdesi vardır: 1- Tekvînî İrâde: Bu, bütün mahlukâtı kapsayan irâdesidir."Allah neyi dilerse yaratır. Bir işe hükmedince ona yalnızca "ol" der, o da oluverir." (Âl-i İmrân: 47) Bu Âyette olduğu gibi; Allah'ın bu tür irâdesi bir şeye taalluk ettiği zaman, o şey mutlaka gerçekleşir. 2- Teşrîî İrâde: Dinî irâde de denilen bu irâde, Allah'ın bir şeyi sevip hoşnut olması, muhabbet ve rızâ göstermesi anlamına gelir."Şüphesiz ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya (ihtiyaç duydukları şeyi) vermeyi emreder (irâde eder). Fahşâyı, münker ve bağyi yasaklar, İyice dinleyip tutasınız diye size öğüt verir." (Nahl: 90) Bu Âyetteki irâde, teşrîî irâdedir. Bu Âyette geçen bazı kelimelerin anlamları: İhsan: Yaptığı işi güzel yapmaya ve özellikle de Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmeye ya da Allah tarafından devamlı olarak görüldüğünü hatırdan çıkarmamaya denir. Fahşâ: Aşırı çirkin günahlar. Zinâ gibi.. Münker: Şeriatın izin vermeyip yasakladığı her türlü günah ve alçaltıcı söz ve davranışlar. Bağy: Haddi aşmak, taşkınlık etmek olup kibir, zulüm her türlü haksızlık, Alah'ın ve emretme yetkisine sahip olan Müslüman idarecilerin meşru emirlerine karşı gelmek. Sonuç olarak; Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur, bizim ona kulluk etmeye ihtiyacımız vardır. O, sadece rızasını kazanabilmemiz ve kurtuluşa erebilmemiz için bize yapmamız gerekenleri bildirmektedir. Doktorun hastasına ilaçlar yazmasına ve yapacaklarını açıklamasına kimse itiraz etmez. Yani "demek ki bu adamın benden bir çıkarı var" demez. Biz de, İlâhi reçeteye göre hareket edersek manen sıhhat buluruz, kurtuluşa ereceğiz; uymazsak maddi ve manevi yönden, Allah korusun, helâk oluruz! Bir de, dünyada bile çalışan işçilerinin performanslarına ve başarılarına göre, patronun ücret vermesine kimse itiraz etmez. Âhirette de Allah'ın amel edenleri mükâfatlandırmasına, amel etmeyenleri cezalandırmasına kimse itiraz edemeyecektir. Dünyada iken, Allah'ın bazı kullara bazı şeyleri verip, bazılarına vermemesine de itiraz edilemez. Düşünürseniz, bir kişi bir topluma gelse; dilediği kişilere kese kese altınlar, dilediğine birkaç tane altın, dilediğine gümüşler verse, bazılarına da hiçbir şey vermeden gitse; kendisine bir şey verilmeyenler itiraz edebilir mi? "Bunda haksızlık var" diyebilir mi? Para adama ait, dilediğine verir, dilemediğine vermez. Ne verilene bir şey demeye hakkımız vardır, ne de verene! Allah da, tüm evreni yok iken ve bir benzeri de olmamasına rağmen, bir modele bile bakmadan mükemmel şekilde yarattı ve hepimize sayısız nimetler verdi. "O size, kendisinden istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymak isteseniz sayamazsınız!" (İbrâhîm: 34) Âyetin ilk cümlesine "hepsinden bir parça verdi" şeklinde de mana verilebilir. Rabbimiz, hepimize sayısız nimetler vermişken kalkıp da, "neden falana verdiğinden bana vermedin?" diyebilir miyiz? Her şeyin sahibi Allah, dilediğine dilediği kadar verir. Her şey O'nun. Kim onun irâdesine karışabilir. Önemli olan, dünyanın geçici mallarının kavgasını bırakıp, O'nun irâdesi istikâmetinde sabreden, şükreden ve teslim olan kullar olmamızdır. Küfreden, isyân eden, itiraz eden ve haddini aşan kullar değil!.. Yâ Rabbi, Kaderine râzı olanlardan ve râzı olduklarından eyle bizleri... Âmîn! |
KATEGORİLER
29.03.2024Cuma
Son Yorumlar
İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t Yusuf Semmak + Ayrıca Hadîs'in açıklamasında d Yusuf Semmak Güzel bir yorum. Fakat biraz açık metin hadiste gecen Gölge Arsin gölgesi Rüya Çok teşekkür ederim Şule Çok teşekkürler sadullah demircioğlu abdullah bin mesud (r.a.) ‘’sakın Yusuf Semmak Bir kardeşimiz, selâmdan sonra; “ Yusuf Semmak EVET, YİNE SİGARA! Bugün piyas İbrahim sarıtaş Allahrazı olsun Muhammet **** Bizim din hocamız başınızı örtmek |