![]() HAYATIN İÇİNDEN ÖZLÜ SÖZLER: 1) Bu dünyada en zor bulunan ve en değerli nimet, dosttur. En saf ve en kaliteli altın ve elması bulabilirsiniz ya da gerektiğinde parayla satın alabilirsiniz ama gerçek bir dostu dünya dolusu altınla satın alamazsınız. Çoğu zaman, parayla dost edindiğinizi sanırsınız. Ama yığınlarca para sarf ederek satın aldığınız kimse, dost değil; menfaati icabı size dost gözüken kimseden başkası değildir! 2) Dost; insanın gıyâbında onun hayrı için dua eden ve onun hayrı için adım atandır. Kuru kuruya insanın yüzüne gülen ve kuru kuruya güzel söz söyleyen kimse dost değil, herkestir! 3) Sizden istedikleri kendilerine verilmeyince kızan, küsen, ilişkiyi kesen gerçek dost değildir; gerçek dost, isteyen değil veren, karşılıksız seven, sizin mutlu olmanızla sevinendir. 4) Üç çeşit dost vardır: Bazı dostlar gıda gibidir; onları sürekli ararsın. Bazı dostlar ilaç gibidir; onları gerektiği ve icap ettiği zaman ararsın. Bazıları da hastalık gibidir; sen aramamasan da, istemesen de, onlar seni ararlar. Seni hiç aramayan ya da sana ihtiyacı olmadıkça sormayan, hâlini merak etmeyen kimseler ile seni sık sık arasa da, sana sadece sıkıntı veren kimseler senin dostun değildir. 5) Seni görmekten, yanında olmaktan mutlu olmayan, seni göremeyince özlemeyen, gıyâbında seni hayırla yâd etmeyen kimse senin dostun değildir! 6) Gerçek dost, seni gıyâbında eleştirmeyen ve asla aleyhinde konuşmayandır. Gerektiği yerde, seni savunan ve hakkındaki dedikodu ve iftirâlara karşı, senin aleyhinde bir an bile "acaba?!" diye düşünmeyendir. Bu özellikleri taşıyan gerçek dostunuz var mı? 7) “Dostum” dedikleriniz, yüreğinden gelen bir sesle, hâlinizi kaç kez sordular? Hiç mi? O halde bilin ki, hiç dostunuz yok demektir! Siz de bir misilleme ile, bu konuda bana soru sorma hakkınızı kullanabilirsiniz ben de, “istisnâlar kâideyi bozmaz” ilkesine dayanarak, susma hakkımı kullanırım. Çünkü bazen susmak, konuşmaktan daha etkilidir ve bir nev’î sessiz çığlıktır. 8) Dünyada en yalnız insan, ilim ehli bir dosta yakın olmayandır. 9) Gerçek dost, sana, seni anlattırmayandır. Seni, sana sormadan tanıyan ve anlamaya çalışandır. 10) Darlık ve zorluk zamanlarında yanında olmayan kimsenin, varlık ve rahatlık anlarında yanında gözükmesi, gerçek bir birliktelik değildir! 11) Asrımızın Mevlânâ'sı, İmam Mevdûdî'dir. Mevlânâ, "dostumuz" demektir. Başkalarının dostlarına "mevlânâ" demeyiniz; "mevlâhum" (onların dostu) deyiniz! 12) Bir Allah dostu şöyle demiştir: Bana, yakın dostunu söyle; sana, seni anlatayım! 13) Münâfıklar bile bazen güzel söz söyler, dinsiz bilim adamları söylemiş tuhaf mı?! [1] [1] Kur'ân'da Rabbimiz, münâfıkların sözlerinin mü'minlerin bile hoşuna gidebileceğini belirtiyor: “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözü senin hoşuna gider. Kalbinde olana Allah’ı da şâhid tutar. Hâlbuki o, en azılı düşmandır." (Bakara: 204) Tırnak içinde söylemek gerekirse, kâfir bile olamamış, kendi inançlarına göre, küfründe bile samimi olmayan iman ve küfür arasında gidip gelen, küfürlerini gizleyip iman izhâr eden, korkak, kişiliksiz ve tam olarak belli bir inancı sahiplenmeden yaşayan münâfıkların güzel söz söylemesi tuhaf karşılanması gereken bir şey iken; Rabbimiz onların bile zaman zaman güzel sözler söylediklerini hatta insanların da ilgisine mazhar olduklarını belirtiyor. Yani güzel söylemeye lâyık olmayan en başta gelen insanlar aslında münâfıklardır. Buna rağmen inançlarına, fikirlerine ve amellerine aykırı da olsa, ağızlarından güzel sözler çıkabilmektedir. Bu durumdan anlaşılmaktadır ki, i'tibâr edilmesi gereken şey, kişilerin sözleri değil, iman ve amelleridir. İkrâr yani söz bunları teyid eder, tek başına bir anlam ifade etmez. Münâfıkların durumu böylece ortaya çıktıktan sonra, artık kimsenin, küfür içindeki bilim adamlarının, filozofların, fizikçilerin, matematikçilerin güzel sözlerinden etkilenerek, yaşam tarzlarını ve dünya görüşlerini de kendilerine model almaya kalkmamaları gerekmektedir. Çünkü diyoruz ki, Allah katında en kötü insanlar ve cehennemde en büyük azâba müstahak olan, “en azılı düşmanlar” olan münâfıklar bile insanları etkileyen güzel sözler söyleyebilmektedirler. Kâfirler, hem de bilimsel ve felsefî çalışma yapan, akıl ve zekâ işleriyle uğraşan adamlardan dünya ve dünyanın kevnî kanunlarına dâir güzel sözler çıkması şaşılacak bir durum değildir! Hâlihazırda geneli Batılı patent taşıyan ve Bâtıl'ın savunucusu olan fikir adamlarının sözlerinden etkilenme kişiyi, onların dünya görüşlerinden de etkilenmeye sevk etmemelidir. Fakat bilinmeli ki, onlar, aynen münâfıklar gibi, aklı, zekâyı, bilimi, hevâ ve hevesi ilâhlaştıran ve vahye sırt dönen insanlardır. Vahyin karşısında da, ancak zan vardır. Zan ise, bazen isâbet etse de, ilimden yana bir şey ifade etmez! 14) Yol kenarlarına âmme (kamu) hukukunu ihlâl edecek şekilde araba park etmekten sakınınız. Unutmayınız ki, Peygamberimiz “iman, altmış yahut yetmiş küsur şu’bedir [2]; en yükseği ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözüdür, en aşağısı eziyet [3] verecek bir şeyi yoldan kaldırmaktır” buyurmaktadır. [2] Şu’be’den kasıt; haslettir. Yani iman bir çok hasletlere sahiptir. [3] Eziyetten kasıt; yollarda insanlara fizikî olarak zarar veren ve yoldan geçişi engelleyen her şeydir. Yollarda insanlara zarar vermemek ve insanların can güvenliğini tehlikeye atmamak için, trafik kurallarına uymak, yerlere tükürmemek ve çöp atmamak da bu Hadîs-i Şerîf’in kapsamına dâhildir. İman esasları, altmış ya da yetmiş küsur şu’be olarak ifade edilerek; îmânî hasletlerin çokluğu kinâye edilmiştir. İman’ın en aşağısı, yollarda insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmak olduğu belirtilmekle, bu amelin imanın en aşağısı ama insanların rutin olarak yapmaları gereken en olağan bir davranış biçimi olduğuna da vurgu yapılmış olmaktadır. Yani insanın, tek bir kula değil, kullara karşı yapılacak bu haksız davranış biçimlerinden kaçınmayı kendisine prensip edinmesi icap etmektedir. Hadîs’in günümüz itibâriyle bizden en çok istediği sorumlulukları, trafik kurallarına uymak, yol kenarlarına rastgele araba park etmemek, yere çöp ve sigara izmariti atmamak ve tükürmemek şeklinde sayabiliriz. 15) Hikmetli sözler sadece hikmet, ilim ve irfân sahiplerinin ağzından çıkar. Diğer düşünür, felsefeci, sanatçı ve bilim adamlarının sözleri ise rûhsuz, cansız bir insan heykeli gibi, uzaktan bakınca insana benzer ama yanına gelince yontulmuş bir heykel olduğunu anlarsın! 16) Hikmet ve irfân sahibi âlimler, söze rûh katar; diğerleri ise duygu, zevk ve bilim ışığında söz söylerler. Hikmet sahiplerinin sözünü ancak hikmetli âlimler söyleyebilirken, diğerlerinin sözlerini düşünebilen ve ifade yeteneği olan herkes söyler. 17) Bir kimsenin ilmi, kendisini Allah'ın yasaklarından uzaklaştırmıyorsa, o kimse uçurum kenarına köşk inşâ eden kimse gibidir. Küçük bir sarsıntıyla (imtihânla) felâketler içinde yok olur gider. 18) İlim insanlara ekmek ve su kadar gereklidir. Hatta daha fazla!.. İlim rivâyet ve ma'lûmat çokluğu değildir. Gerçek ilim kişiye, Allah korkusu kazandıran ve kendisiyle amel edilen şeydir. İlmiyle amel etmedikçe kimse ilim sahibi olamaz. 19) İlmin başı niyet ve azim, sonrası anlayıp fıkhetmek, daha sonra yapmak, ondan sonra muhâfaza etmek, sonra da yaymaktır. 20) Mahrûmiyetlerin en dayanılmazı, ilim ehlinden ayrı düşmektir. 21) Şu üç kimsede şu üç sıfat, herkesten daha çirkin durur: İdarecilerde zulüm, âlimlerde mal ve makam sevgisi, zenginlerde cimrilik! 22) Günahlar imanı zayıflatır, sâlih ameller ise güçlendirir. 23) Başımıza ne gelmişse hepsi Hakk'tandır; ama geliş sebebi Hakk'tan ayrılmaktandır. 24) Yerli yerince söz söyleyen, özür dilemek zorunda kalmaz! 25) Bilmiyorsan, okumuyorsan ve ikna da olmayacaksan tartışmayalım! 26) Sizde olmayan meziyetlerle sizi öven kimsenin, bir gün sizde olmayan kötülüklerle de sizi kötüleyeceğini unutmayınız..! 27) Kibir ve akıl iki ebedî düşmandır. Kibrin mekân tuttuğu kalpte selîm akıl bulunmaz. 28) Öğrenmenin sıkıntısına bir müddet göğüs geremeyen, bir ömür boyu zillet içerisinde kıvranır! 29) Ashâb-ı Kirâm'dan gelenler başımızın üstünde; ashâbın sözlerine aykırı fikirler ise ayaklarımızın altındadır. 30) Gördüğünün yarısına, duyduğunun tamamına inanma! 31) Kelâm sahasında başkomutan olmaktansa, amel sahasında er olmayı tercîh ederim. 32) İşlediğiniz günahları ve çirkin işleri gizlediğiniz gibi; yaptığınız iyiliklerinizi de gizleyiniz! 33) Yapamayacağınız sözleri vermeyin, verdiğiniz sözleri de mutlaka yerine getirin. Yapamayacağı veya yapmayacağı sözleri vermeyen kimse, yalan söylemek zorunda kalmaz! 34) Bir söze sabredemeyen, çok söz işitir! 35) Kalabalık bir ortamda dikkat çekmek ve sivrilmek için, anlamadığı bir konuda yahut da konuşulanları tam olarak dinlemeden/anlamadan fikir yürütmek, söz kesmek, ukalalık yapıp bilgiçlik taslamak, aklıselîm insanların rahatsız olacağı davranışlar sergilemek, bazı kişilerle zıtlaşıp tartışma ortamı oluşturmak ve bazılarını hedef seçerek, onların üzerinden prim yapmak amacıyla o kişilere karşı patavatsızlıklar yapmak, o meclisin bilgili ve kaliteli kişileriyle de ağız dalaşına girerek herkesi rahatsız etmek ve oradaki insanların çoğunun antipatisini kazanıp "keşke bu adam burada olmasaydı!" dedirtecek kadar seviyeyi düşürücü hareketler, davranışlar ve konuşmalarla samimiyet, kardeşlik, sevgi ve saygı ortamının atmosferini bozup, herkesin keyfini kaçırmak; sevilmeyen davranışlardan ve sû-i edebdendir. 36) Ey bizden sonraki asrın nesli! Tarihten ibret alın! Bugünlerin mâzide kalacağı dönemlerden sonra kendi tarih sayfanızda şunu düşünün ki, siz de ebedî değilsiniz, bir gün siz de mâzide kalacaksınız! 37) İnsanlara hak ettiklerinden fazla değer verirseniz, onlara zulmetmiş olursunuz! 38) Söz hakkımı kullanmamam, hakkımdan vaz geçtiğimi değil, alacağımı ebedî hayata ertelediğimi gösterir. 39) Sorumluluktan kaçıp, mazeret öne sürmek, suç itirafıdır. 40) Müslüman, mahlûkâtın hasretle yolunu gözlediği insandır. 41) Kur'ân, günümüzde en çok okunan ama ne yazık ki, en az anlaşılan bir Kitâb'dır. 42) Er kişi, ağlamayan değil, ağlatmayandır. 43) Her konuda haklı olmak ve haklı çıkmak güzel ve sevindiricidir. Ama bir konuda sık sık haklı çıkmak üzücüdür: İnsanlar hakkında söylenen, "dememiş miydim?" sözü... 44) Bir takım bayanlar normal zamanlarda evde oturmayı "eve kapanmak" ve "ev hapsi" olarak görürken; yollarda, çarşı, pazar ve toplu taşıma araçlarında binlerce namahrem kimsenin göz hapsinde gönüllü tutsaklığı tercîh etmektedirler! 45) Cevap gereğinden fazla uzayınca doğru gizli kalır! 46) Dünyanın gündeminde vahiy yok diyenler; peki, sizin gündeminizde vahiy var mı?! 47) İlim öğrenen ve o ilmi insanlara öğreten bir mü'min bal arısı gibidir. İlim öğrenmeyen, öğretmeyen, yan gelip yatan mü'min ise bal yapmayan arı gibidir. 48) Bil ki, senin hakkında hüsn-ü zan etmeyen ve aleyhinde fikirler uyduranlara uyanlar ancak kendilerine yazık eden zavallılardır! 49) Hakka bâtıl, bâtıla hak elbisesi giydirmeyiniz! Bâtıl fikirlerinizi hak kisvesiyle pazarlamayınız! 50) Laf olsun diye konuşan, hal hatır soran kimse iki yüzlüdür. Çünkü içi ile dışı, normal yüzü ile o durumdaki yüzü aynı değildir. 51) Tevhîd'siz amel suya yazı yazmak gibidir. Kâfirlerin amelleri, susuz kimsenin çölde su sandığı bir serap gibidir. [4] [4] Bkz. Nûr: 39 52) İhlâs; işleri insanlara yaranmak için değil, Allah rızâsı için yapmaktır. 53) Suçlu oldukları sâbit oluncaya kadar herkes suçsuzdur; ama âdil oldukları sâbit olmadıkça herkes âdil değildir! 54) Alışveriş fıkhını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz! 55) Sonunda başarı umduğun tedbîrsiz yoldan, sonunu bilmediğin tedbîrli yol daha hayırlıdır. 56) Zekâ güçlü, kaslı bir pehlivan ise; akıl teknik bilen bir sporcu gibidir. Bu ikisi on kez güreşse dokuzunda akıl yener; onuncusu da, üç ihtimâllidir. Ama bu ikisi düşman olmayıp birleşseler, karşılarında hiçbir mahlûkun gücü duramaz! 57) "Dün" öldü, "bugün" can çekişiyor, "yarın" doğmadı! Geçmişi unut, bugünü yaşa, yarına umut bağlama! 58) Ayakta, herkesin görebileceği şekilde bevletmekten sakının! Peygamberimizin Sünnet'i, oturarak ve gizlenerek abdest bozma şeklindedir. Kabir azâbının da çoğu, idrardan sakınmamaktan olacaktır. Günümüzdeki ihtiyaçhanelerin hemen hepsinde bulunan küçük abdest bozma kabinleri İslâm geleneğinin değil, Batı kültürünün ürünüdür. 59) İmtihân sabır ve şükürden ibârettir. Nasıl ki, sosyal hayatta insanlar sabırsızlık ve acelecilikten dolayı sıkıntı ve musibetlere ma'rûz kalıyorlarsa; Allah huzurundaki sabırsızlıklarının karşılığı da İlâhî azap olacaktır. İnsan her durumda sabır ve teennî ile hareket etmeli, elindeki nimetlerle ve imkânlarla yetinmesini bilmeli ve şükürden de asla gâfil olmamalıdır. 60) Çevrenizdeki kalabalıkların Allah'a teslimiyetten yoksunluğu ve zaafları; sizin için dev aynası rolü üstlenmesin. Kendinizi kötü emsâl'e kıyâsla dev aynasında görmeyin. Unutmayınız ki, simsiyah bir satıh üzerindeki açık renkler, uzaktan beyaz gözükür! Siz de, kusurlardan ârî olmayan amellerinize tepeden bakarak beyaz görmeyin. Kendinizden ve iç sesinizden uzaklaşmayın! Yoksa kendinize yabancılaşırsınız ve vicdânınızın sesini duyamazsınız. Sürekli başınız yerde, gözleriniz aşağıda, mütevâzı, mütefekkir, efendi ve hayâlı olunuz ki, nefsinizi otokontrolden ve içsel denetimden soyutlamayasınız. Hepimiz, çağlardan bir çağ içinde Allah huzurunda imtihân oluyoruz. Yaşantımızın doğruları Şerîat'e uygunluk arz edenler, yanlışları da Şerîat'e aykırı olanlardır! Şu yanılgıya düşmeyin; Allah sizi komşunuzun oğluna ya da kızına, falanın kocasına yahut da hanımına kıyâsla değerlendirmeyecektir. Yani sizin başarınız, falan kimseden daha iyi durumda olmakla mümkün değildir. Bu nedenle, kötülükte sınır tanımayanlar, Kitapsız, Sünnetsiz ve Peygambersiz bir hayat yaşayanlara bakıp da, "en azından benim şu ve şu ibâdetlerim var, asıl onlar düşünsünler" demeyiniz! Hiç şüphe yok ki, herkesin hesabı tek tek görülecek ve kendilerine hayatlarına dâir her şeyden sorgu suâl olacaktır. 61) İnsanları tarif ederken, “sakallı” diye nitelemekten sakının! Zira erkek için aslolan sakallı olmaktır; sakal erkeğin ziyneti ve fıtrattan gelen güzelliğidir. Erkekleri tarif ederken, "sakallı biri" ifadesini kullanmanız "tanıtıcı" değil, "öteleyici" bir nitelemedir! 62) Bir kimse, bir âlimi bazen övüyor, bazen de eleştiriyorsa; övdüğü yerde kendine destek alıyor, yerdiği yerde kendisini yüceltiyor demektir. 63) Dürüst insanlarla arkadaşlık yapınız. Onların yanında iken ve onlara karşı dürüst davranacağınız için, zamanla onlardan dürüstlüğü öğrenirsiniz. Unutmayın, kişi arkadaşının dini üzerindedir; o halde her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin! 64) Allah'a kulluk yaparak, O'nun huzurunda secde etmeyi gururlarına yediremeyenlerin, şeytanlara secde etmekten alınları morarmış durumdadır! 65) Bana, lafın gelişi hâlimi soran, "nasılsın?", "işler nasıl?" diyenlerin sözleri sevimsiz gelir. Zira umûmiyetle, samimi şekilde denmediğinin idrâkindeyim. Unutmayın ki, hal hatır sormanız, rutin bir nağme değil, kardeşliğinizin bir gereği ve samimiyetinizin göstergesi olmak zorundadır. 66) Dünyaya tekrar değil, sonsuz tekrarlarla defalarca gelme fırsatına sahip olsaydım; yine Müslim, yine Müslim, ilâ-nihâye hep Müslim olmaktan gayri bir talebim olmazdı. Allah'a lâyıkıyla kul olabilmenin dışında kalan herşey tek kelimeyle boştur, boşluktur, âtıl ve bâtıl uğraştır. 67) Bugün ve yarın, dün olduğu gibi; Allah için iman, Allah için namaz, Allah için sâlih amel, Allah için yaşamak, Allah için nefes alıp vermek, Allah için adım atmak, Allah yolunda olmak, Allah yolunda ölmek ve bi'l netice şeytana, tâğûtlara, sahte ilâhlara köle olmadan, şirkin görünen ve görünmeyen her çeşidinden uzak durup, Tevhîd üzere imtihânı tamamlamak ve Rızây-ı Bârî'ye nâil olmak istek ve duasındayız. "De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir." [5] [5] En'âm: 162 68) Firâset ehline karşı kötü davranışlardan sakındığınız gibi, kötü duygu ve düşüncelerden de sakınınız! Zira mü'minin firâseti gerçeğin aynasıdır. 69) Hayırlı ve samimi insanları genelde anlamamak, anlayış kıtlığındandır. Bu zaafınızı tedavi ediniz! Kendi bâtıl fikirlerinize mahkûm olmayınız! 70) İnatçı, kinci, aceleci, sabırsız, dedikoducu, yalancı, iftirâcı, sû-i zann'cı, sert mizaçlı, merhametsiz, insâfsız, zâlim, gaddar ve nankör olmayınız! 71) Çok bilen az konuşur, az bilen bildiğinden çok konuşur! 72) Her ikisi de insan olmasına rağmen, mü'mini kâfirden ayıran özelliği, iman ve salih amelidir. Tıpkı bal arısını, eşek arısı ile yaban arılarından ayıran özelliği, insanlara şifâ verici bal üretmesi olduğu gibi. Her ikisi de arıdır ama kimse eşek arısı beslemez! Mü'min bal arısı, kâfir de eşek arısı gibidir. 73) Sünnet'e karşı olmak; fıtrata savaş açmak ve yaratılış gayesini inkâr etmek demektir. 74) Eğer bir yerde ma'mûr bir yaşam sahası varsa, diyorsun ki, "burayı imar eden birileri olmalı!"; peki, ya bu muazzam yaşam alanımız olan dünyanın ve tüm kâinâtın bir yaratıcısı ve düzenleyicisi olmadığını nasıl düşünebiliyorsun?! (Ateistlere..) 75) Bu evren kendi kendine ve tesâdüfen oluştu ise; neden çevremizde bu türden tesâdüfî oluşumlar devam etmiyor?! Neden bir güç ve etki olmadan bir madde gözlerimizin önünde belirmiyor?! Eğer kâinâtın oluşumu, bir rastlantı ve tesâdüflerle açıklanıyorsa; tesâdüfler tesâdüfleri doğurmalıdır. Durum böyle olmadığına göre, bu gerçeğe tatmin edici cevap bulamayan ateist ve tesâdüfçüler, her şeyin yaratıcısı olan Allah’a yönelmek zorundadırlar! (Ateistlere..) 76) Hadîslerin Kur’ân’a arzını savunanlar, arz edilen Hadîslerin montajlanıp montajlanmadığını, ekleme veya çıkarımlarla değiştirilip değiştirilmediğini bilemeyeceklerine göre, aslında tüm Hadîsleri inkâr ederek, tek kaynağın Kur’ân olması gerektiğini savunmaktadırlar! (Hadîs inkârcılarına..) 77) Sünnetsiz insan olur ama Sünnetsiz Müslüman olmaz! 78) Bazen soru, bire bir doğruları verir; bazen de soru, bire bin sorunlar üretir. 79) Batı taklitçisi gençlik, önce kalabalık yerleri mesken tutar; birisini buldukları zaman ise, ıssız yerlerde pineklerler! 80) Ashâb-ı Kirâm’ın Sünnet'ine uymak demek, Kur’ân’a alternatif aramak değil, Kur’ân’ı en iyi bilen ve uygulayan kimselere tâbi olmaktır. 81) Sigaralar üzerinde yazan "sigara öldürür" sözü doğruysa ki, doğrudur; bu durumda sigara içmek cana kıymak olur ki, bu da, haramdır! 82) “Sigara mekrûhtur” sözü hayat söndürür, “sigara haramdır” sözü hayat kurtarır! 83) Ey Hristiyanlar, Yahûdîler, Ateistler, Dinsizler ve Müşrikler! İslâm'ı, kendisine Müslüman ismi verenlerin ve hatta Müslümanların yaşantılarıyla anlamaktan ve yorumlamaktan sakınınız! Zira pek çok insan vardır ki, katı kalpliliğinin, merhametsizliğinin, bencilliğinin ve kibrinin kokusu görüş mesâfesinden fark edilebilmektedir! Oysa Peygamberimiz tüm ümmetine karşı çok merhametli ve şefkatli, genç bir kızdan daha hayâlı ve tüm insanlara karşı mütevâzı idi. Kendisine, "Peygamber ümmeti" sıfatını yakıştıran pek çok insan, bu kibir ve katı kalplilikle acaba kimin Sünnet'ine uyuyor?! Allah ve Rasûl'ünün yasakladığı ve İslâm dairesinde olmayan bu görüntülere, sırf Müslüman olduğunu söyleyen kimseler yapıyorlar diye, siz, “İslâm’dandır” diyebilir misiniz?! 84) Bugün, aşk tanımlanamayan bir bağımlılık, bir tutku ve bir tutsaklıktır. Gerçek aşk ise, özgürlük, yokluk içinde zenginlik, karşılıksız fedâkârlık, hesapsız ve pazarlıksız paylaşımdır. Nefis ve gönül eğlendirici ilişkilerde şehvet, cinsellik, bencillik ve ön yargılar var iken; gerçek aşkta sevgi, saygı, şefkat, beklentisiz fedâkârlık, gerektiğinde menfaatlerden vaz geçme ve Allah için birliktelik vardır. 85) Hayat; yaşam, canlılık ve ömür demektir. Bedende can var olduğu sürece Allah'a kulluk etme fırsatıdır; Allah'a kul olma dışında kalan şeyler ise geçici oyun ve eğlencelerden ibârettir. Hayat; ömrü Allah için yaşamaktır. Hayat; canlılığı, sâlih amellerle ancak Allah'a tahsîs etmektir. Vahiyle irtibâtı koparılmış bir hayat, canlılık fonksiyonlarını yitirmiştir. Allah Sübhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah ve Rasûl'ünün çağrısına uyun. Bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer ve muhakkak O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [6] Vahiy hayattır, vahiysiz bir hayat ölüdür! [6] Enfâl: 24 86) Namaz; Peygamberimizin yedi kat semâyı aştığı mi'râc yolculuğunda, Rabbimizden Ümmet-i Muhammed'e gönderilen bir hediyedir. Namazın değerini bilmeliyiz; borç öder gibi değil, sevinçle, isteyerek namaz kılmalıyız. Çünkü namaz, Allah'ın o mübârek seyâhatte bize gönderdiği hediyesidir. Namaz kılmamak, Allah'ın hediyesini geri çevirmektir! 87) Ashâb, Peygamber sevgisiyle, gerçek sevgiyle tanışınca, diğer tüm sevgiler, tüm arzular, tüm zevkler anlamsızlaştı. Sevilmeye en lâyık olan mahbûb insan, Allah'ın habîbi Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’dir. Daha sonra ise Ashâb, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn ve onları lâyıkıyla seven ve onlara en güzel şekilde uyanlardır. Seni herkesten ve herşeyden daha çok seviyoruz ey sevgi, rahmet ve şefkat muallimi, adı kendinden önce kimsede görülmemiş olan müstesnâ insan, Allah'ın kulu ve Rasûl'ü, Hz. Muhammed aleyhisselâm! 88) Kötü söz ve hakâreti kimse hak etmez; kötü sözler söyleyene âittir. İyilik, doğruluk, dürüstlük ve adâlet lâyık olan kişiler için değil, Allah içindir. İyi insan; sadece iyilere karşı iyi olan değil, herkese karşı iyi, dürüst ve âdil olandır. 89) Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayınız! 90) “Allah’ın bildiğini kullardan mı saklayacağım” diyerek, Allah’tan korkmadan, kullardan utanıp sıkılmadan, alenî şekilde günah işleyenleri Allah bağışlamaz. Fıskını, fücûrunu, bid’atini, fahşâsını gizlemeden, insanların gözleri önünde işleyenler hakkında Peygamberimiz aleyhisselâm: “Açıktan günah işleyenler dışında ümmetimin tamamı affedilir" [7] buyurarak, günahları yaygınlaştıranları bağışlanmaktan istisnâ etmiştir. [7] Buhârî, Müslim 91) Şöhret kaygan bir zemindir. Sağlam zemin varken, kaygan zemini tercîh etme! 92) Mal, makam ve şöhretin yokluğu da büyük bir nimettir. Gerçek dostlarını tanırsın! 93) Şöhretperestler, "ünlü" olmayı en büyük meziyet sanırlar! Oysa en büyük fazilet, Sünnet'e uymak ve ashâbı örnek almaktır. 94) İslâm dışındaki tüm sevdalar sahtedir, yalandır! 95) Dostun, seninle bir derdini paylaşıyorsa, onun derdiyle dertlenmek sana vâciptir. Şayet ilgilenmezsen, onu kendi hâline terk etmiş olursun. Çünkü onurlu Müslümanlar, sıkıntılarını diğer insanlara asla açmazlar. 96) Müslüman, ensâr gibiyse muhâcir gibi dost, muhâcir gibiyse ensâr gibi dost ister; her ikisi gibi de değilse irşâd olmak ister! 97) Bugün, Fatih İstanbul'u görseydi, vefâtından sonra, İstanbul Bizanslılar tarafından geri alınmış sanırdı! 98) Müslümanlara ya da gerçeği savunanlara yobaz, gerici, kökten dinci gibi sözlerle hakâret edenler, kendi küfürlerini örtbas etme çabasındaki kökten dinsizlerdir! 99) Hz. Ömer’de olduğu gibi, meşrû' sertlik arabadaki fren gibidir. Gerektiği zaman elini masaya vurabilmek ve “hayır” diyebilmektir. Meşrû' olan sertlik; şefâat, cesâret, dirâyet, basîret, metânet ve soğukkanlılıkla hareket etmektir. Sertlik; adâlet ve merhametle birleşince meşrû' olur. Adâlet ve merhametten yoksun olan sertlik; insanı zulme ve haksızlıklara sevk eder. Âdil ve merhametli olmayan kişinin sert olması, yazın, kalın ve kışlık elbiseler giymesi gibi; hem kendisine hem de başkalarına eziyettir. Her durumda hakikatleri söylemek asla sertlik kabul edilmemelidir. Cesûr ve hakkı söylemekten geri durmayan Müslüman, hayır yollarında hızlı bir vasıta gibi ilerler; durması gereken yerde de freni sayesinde durur. Aslında sertlik denen şey, mizaçtan ileri geliyorsa, olağandır. İnsanların bir kısmının tepkisine yol açan durum, Müslüman’ın cesûr ve gözüpek olması değil, nefis ve duygulara zıt konuşmuş olmasıdır. Bu nedenle, sertlik kavramını bir kez daha düşünmek ve doğru anlamak gerekmektedir. Merhametli ve âdil bir kişi sert midir, sorusu üzerinde düşünebiliriz? Ya da yüzü göstermelik gülen ama kalbi katı, merhametsiz ve kendi menfaati için haksızlık edebilen kimse, yumuşak huylu mudur, sorusuna cevap arayabiliriz? Sessiz, pısırık, korkak, neme lâzımcı, bunların yanında belki güler yüzlü ama merhametten ve adâletten mahrûm, pasif karakterli insanlar, hangi makamda olurlarsa olsunlar, büyük başarıların öncüsü olamazlar. Merhamet ve adâletten yoksun yumuşak söz, zehirden acı; merhamet ve adâletle söylenen sert söz ise, baldan daha tatlıdır. 100) İyi bir Müslüman olmak; Sünnetlere sarılmak ve mekrûhlardan uzak durmakla mümkündür. Çünkü, “Sünnet” bilinen bir amel, başka bir mezhebde “farz”; “mekrûh” bilinen amel ise başka bir mezhebde “haram” olabilir. Bir kimse; sâlih bir Müslüman olmak istiyorsa, takvâ sahibi olmak zorundadır. Takvâ sahipleri de, şüpheli şeylerden (mekrûhât) uzak duran, Şerîat’in emrettiği şeylere (ma’rûfât) sıkı sıkıya bağlı kalan kimselerdir. 101) Medeniyete giden yol, Sevr'den geçiyor… Sevr'leri olmayanların, Medine'leri de olmayacaktır. 102) Ağalık, beylik, efendilik, beylik laflar etmekle değil, gerektiğinde herkesten önce elini cebine atmakla olur! 103) Dünyanın en zavallı insanları kazandıkça cimrileşen zenginlerdir! 104) Kazandıkça kendini aç, muhtaç ve fakir hisseden bir adam, asla zengin olamaz! 105) Asrımızın Mevlânâ'sı, İmam Mevdûdî'dir. Mevlânâ, "dostumuz" demektir. Başkalarının dostlarına "mevlânâ" demeyiniz; "mevlâhum" (onların dostu) deyiniz! 106) Formaliteler; işbaşındaki insanların karar verme sürecinde zaman kazanmak için başvurdukları bir oyalama taktiğidir! 107) Trafikte bir yanlış tüm doğruları götürür! 108) Nice insanlar tanıdım, parası var, fedâkârlığı yok; nice insanlar da tanıdım, fedâkârlığı çok ama parası yok! 109) Fedâkârlık ehli olmak, ekonomik zenginlikten daha hayırlıdır. Nice zenginler, fedâkârlık bakımından fakir oldukları için, mallarının ne kendilerine ne de başkalarına faydası vardır. 110) Darda ve sıkıntıda olana koşmayan kimse zengin değildir; onlar, dünyalık taşıyan yük hamallardır! 111) Gerçek bir ihtiyaç sahibinin haline muttali olup da ona yardıma koşmayan kişide merhamet yoktur! 112) Dört şeyin hakkını vermek ve onlarla hakkaniyet ölçüsünde münasebet kurmak zordur. Bunlar; ilim, mal, makam ve eş'tir. 113) Pek çok imkânlı ve varlıklı kimseler, mallarının ve içinde bulundukları nimetlerin şükrü için fedâkârlık yapacakları ortamlarda uykudadırlar! 114) Zâlime sırtını yaslayıp mazlûma kılıç sallamak mertlik değildir. Mertlik; güçlünün yanında olmak değil, haklının yanında olmaktır! 115) Fakir olarak ölmek, dilenci olarak yaşamaktan iyidir. 116) Hayâsız kadın, tuzsuz yemek gibidir. 117) Tüm evreni bir çengel ile Kur’ân'ın bir kelimesine taksanız, akıllara durgunluk veren o ihtişamına rağmen bu evren, Allah'ın Kelamından bir Kelimeyi yerinden dahi kımıldatamaz. Çünkü o, Allah'ın Kelimesidir! 118) Tevbe ile büyük günah, ısrar ile küçük günah kalmaz! (Tevbe edince büyük günah affedilir; küçük günahlara ısrarla devam edince de küçük günahlar büyük günaha dönüşür.) 119) Annenin doğurmadığı kardeşin olabilir ama, annenin doğurduğu düşmanın olmaz! 120) Âhiret işlerinde zarar etmektense, dünya işlerinde zarar ediniz! Gerçek kazanç, dünyada elde edilenler değil, âhirette kazanılanlardır. Gerçek kayıp da, âhiret hayatının nimetlerinden mahrûm olmaktır. 121) Müttakî mü'min, şüpheli şeylere düşme korkusuyla mubahların dahi onda dokuzunu terk edendir. Ehl-i keyf insan ise, gönlünce bir hayat yaşayıp, dünyanın tüm zevklerinden kâm alandır. Ünlü divan şairi Nedim'in de dediği gibi; "gülelim, oynayalım kâm alalım dünyadan." Bazı kimselere göre dünya, oyun-eğlence, nefis ve şehvetlerin sınırsızca tatmin edildiği bir mükâfat yeri kabul edilse de; Müslümana göre, dünya, zevk-ü sefa yeri değil, geçici bir imtihan yeridir! 122) Her konuda çokluğu hedeflemeyiniz! Bazı şeylerin azlığı, kişiyi takvâya götürür. Onlar: Kıllet-i kelâm, kıllet-i menâm ve kıllet-i taâm'dır! Kıllet-i kelâm; az konuşmak, kıllet-i menâm; az uyumak, kıllet-i taâm: az yemektir... 123) Şöhret, zenginlik ve makamın âfetlerinden korununuz! Dünyanın geçici menfaatleri yerine, ebedi kurtuluş için çalışınız... 124) Konuştuğunuz şeylerin yazılması için Hafaza Meleklerine kâğıt ve kalem almak zorunda kalsaydınız, konuşacağınız sözlerin çoğunu terk ederdiniz! 125) İnsanda iki kulak, bir ağız olmasına rağmen; dinlemek, konuşmaktan daha zordur! 126) Bakmak ile görmek, görmek ile anlamak arasındaki fark, bazen, evren kadar büyüktür! 127) Öfkeli iken karar verme, üzgün isen cevap verme, mutlu iken söz verme; yoksa üzen de üzülen de sen olursun! 128) Takvâ'ya talip olanların yolu, şüpheli şeylerden sakınmaktır. Nefsinin ve midesinin derdine düşenlerin işi ise, zayıf bir fetvâ bulsa ona sığınmaktır! 129) Rasûlullah ve ashâbı, müzik sesi işittiklerinde parmaklarıyla kulaklarını tıkarlardı; günümüzde ise gençlik, müzik cihazlarını kulaklarına monte ediyor! 130) İmkânların elverdiği ölçüde yapılan iş, noksan değildir! 131) Müslüman olma önceliği, ilim ve yaş bakımından kendisinden büyük olan kimseye sevgi, saygı ve hürmeti olmayan kişide edep ve takvâ yoktur! 132) Kur’ân-ı Kerîm'i ezberlemek için okumalı, anlamak için ezberlemeli, emirlerini yapmak için öğrenmelidir. 133) Mizah; incitmeden, ahlâk sınırlarını aşmadan, ince, nazik, akıllıca ve saygı çerçevesinde şaka yapmaktır. Güzel bir şaka; yazın esen rüzgar gibi serinletirken, kışın doğan güneş gibi insanın içini ısıtır... İnciten, aşağılayan, kabalık ve cinsellik barındıran bir davranış şekli ise, yazın yakıp kavuran bir sıcak gibi eziyet verirken, kışın zemherir ayazları gibi dondurur! 134) İlim gerektiren öyle meseleler vardır ki, câhil insanlara onları anlatmak, ilkel çağlarda yaşayan bir kimseye uçaktan, füzeden, TV’den, cep telefonundan, internetten bahsetmek gibidir. O kişiye göre, kendi bilgisizliği bilgi, ilim sahibinin ilmi bilgisizliktir. 135) Zulüm karşısında tarafsızlık, zulme destektir. 136) İnsanların görmelerine imkân vererek infâk etmek, infâk'a icâbet eden kimseyi, insanların eleştiri oklarına hedef haline getirmek demektir. 137) Bir kimsenin güvenini kazandığın zaman, o kişi, senin yanlış sözünü dahi doğru anlar. Sana güvenmeyen kişi ise, doğru sözünü yanlış anlar. 138) İslâm toplumunun "avam" kişisi, câhiliye toplumunda "hoca" olarak bilinen pek çok kimseden daha bilgilidir. 139) İbadet; namaz, oruç, zekat ve hacdan ibaret değildir. Müslümanın bütün hayatı ibadettir. 140) "İletişim, teknoloji ve haberleşme çağı" denilen şu zamanda; iletişim, haberleşme ve ziyaretleşme belki de en zayıf olduğu dönemini yaşıyor! 141) Teknik imkânlara sahip olup da yararlanmayan kimse ile elverişsiz bir ortamda bulunduğu için teknolojiden mahrûm kalan kimse arasında, sonuç bakımından fark yoktur. 142) İslâm'ı aklınızın süzgecinden geçirmek yerine, aklınızı İslâm'ın süzgecinden geçirin. 143) Kaşıkçı elmasının değeri; kimine göre, üç tahta kaşık, kimine göre, paha biçilmezdir! Öyle bir zaman gelir ki, bir yudum su, kaşıkçı elmasından daha değerli olur! Sağlıklı bir nefese, helal bir lokmaya, tüm paha biçilmez elmasları feda etseniz kifâyetsizdir! Hamd ve şükür üzere bir hayatın tam karşılığı bu dünyada yoktur. İnsana paha biçilmez sayısız nimetler bahşeden Allah'a kulluktan kaçıp geçici dünyalıklarla oyalanmak, onlarla yetinmek en büyük ihanet ve en büyük cehâlettir! 144) İronik Bir Vecize: Altınları olan kuralları koyar! Baba, evladına; "oğul, sana bir altın kural söyleyeceğim. Hayatının hiçbir anında, o kuralı asla çiğneme! Allah'ın emrettiği şekilde istikâmet sahibi ol, selamet bulursun..." Oğul, dinlediklerini, zihninde yeniden şekillendirmiş ve: "Babamın dediklerini, daha özlü bir cümleyle toparlamak gerekirse, bu dünyada altınları olan kuralları koyar; bu nedenle zengin olma hedefinden asla şaşmamak gerekir" sonucuna ulaşmış! Dipnot: İnsanlara ne söylerseniz söyleyin, onlara, kapasitelerinin elverdiği kadarını verebilirsiniz! 145) Ben haklıyım ama sen de haklı olabilirsin. Sen haksızsın ama ben de haksız olabilirim... (İkili münasebetlerle ihtiyat payı, doğruya ulaştıran bir kılavuzdur.) 146) İnsanların saygısını kazanmak istiyorsan, onlara anlayışlı ol. 147) Adâletin olmadığı yerde herkes mazlûmdur! 148) Çok merak eden, çok dedikodu eder! 149) Yokluğu bilmeyen, var’ın değerini bilemez! 150) Gerektiğinde konuşmak ne kadar güzel ise, gerekmedikçe konuşmamak da o kadar güzeldir. Nitekim Fahr-i Kâinât Efendimiz ne güzel buyurmuştur: "Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir kimse, ya hayır söylesin, ya da sussun!" 151) Allah’a dua eden ve Allah için çalışan bir çift el ile Allah’a başkaldıran ve nefsi için çalışan binlerce eli kıyaslamak beyhude ve bâtıl bir iştir.. Böyle yapmak, altınla bakırı tartmaya benzer! 152) Dinlemesini bilen kimse, konuşma hakkına sahiptir! 153) Kim ne için çalışırsa, ancak onu elde eder... Kuru kuruya boş konuşmalar ile, vır vır, dır dır ederek ve cır cır öterek bir şeyler elde edilseydi; sineklerin bal yapması, arıların da yan gelip yatması gerekirdi. 154) Peygamberimize yakın olanlar soyundan gelenler değil, yolundan gidenlerdir. 155) Kaypak karakterli kişilerin güzel sözüne de, çirkin sözüne de aldırmayın! Onlara yakınlaşırsanız, yalakalık yaparlar, överler; onlardan uzaklaşırsanız, zemmederler, yererler... 156) Allah için verirken malın kötüsünden vermek, kendi nefsi için alırken iyisinden almak; Kabil'in ve onu örnek alanların vasfıdır. 157) Dilin, devamlı Allah'ın zikri ile yaş kalsın... Eğer dilini, hak ile meşgul etmezsen, şeytan onu bâtıl ve boş sözlerle meşgul eder. 158) Güçlü kişi; öfkesini tutan, kızmayan, taşkınlık etmeyen, sabreden, makul ve teenni ile hareket edebilendir... Zayıf kişi ise; sürekli agresif davranan, sinirli, makul hareket edemeyen ve taşkınlık edendir... 159) Şükürsüzlükten büyük nankörlük olmaz. 160) Bir zamanlar nasihatler, kulaklara küpe idiler; şimdi ise kulaklıklar! 161) Vahiyle bağlarını koparan bir insanın dayandığı başlıca değer yargıları; duyguları, hisleri, mantığı, zevkleri, şehveti, menfaatleri ve sun'î kutsallarıdır. 162) Özellik, kapasite ve etiket değil; çalışmak başarıyı getirir. Nitekim yürüyen kaplumbağa, yan gelip yatan tavşanı geçer. 163) Herkesle arası iyi olanın, kendisiyle bir problemi vardır. 164) İnsanın en çok israf ettiği şey, ömür sermayesidir. 165) Hadîs-i Şerîf'te de geçtiği gibi; insanların en hayırlısı; ömrü uzun ve ameli iyi olandır. İnsanların en kötüsü de, ömrü uzun ama ameli kötü olandır... Uzun yaşamanın iki neticesi vardır: Birisi güzel, diğeri üzücü. Uzun yaşamanın güzel yanı, Allah'ın vaadettiği, zamanla gerçekleşen İlahî lütuflara kavuşmaktır. Üzücü yanı ise, sevdiklerinin ölümlerine şahitlik etmek ve onların acısını yüreğinde yaşamaktır... 166) Kimi mal mülk peşinde, kimi şan şöhret peşinde, kimi itibar kariyer peşinde, kimi kız, kimi erkek peşinde... Ama bilmiyorlar ki, Azrail hepsinin peşinde! 167) Olmamış şeylerden soracağına, olmuşlardan ibret al! 168) Bir gecelik kalacağı otelin kaç yıldızlı olduğuyla ilgilenenler, ebedi kalacakları âhiretle neden ilgilenmezler? Üç günlük dünya hayatının konforlu olması, ebedi hayatın güzelliklerini elde etmekten daha mı sevimlidir? 169) Ahlâkî faziletlerinden soyutlanmak, insânî açıdan iflas etmek demektir. Ancak ahlâkî erdemlere yönelerek kâra geçilebilir. 170) Laftan anlamak için fikir*, tecrübelerden yararlanmak için ilim, zekâ ve zikir gerekir. İlim, fikir ve zikirden nasipsiz olanlar ne sözden anlarlar, ne de cevap vermeye değer birkaç kelam edebilirler. * Tefekkür, mütalâa, mülâhaza. 171) Bâtıl şeyler konuşarak dilinize zulmetmeyiniz. 172) Allah, kullarını, imhâl eder (mühlet verir, azaplarını tehir eder) ama asla ihmâl etmez! Nankörlerin bunca isyanlarına ve inkârlarına rağmen Allah, sonsuz sabır sıfatıyla, kullarını imhâl edip onlara, imtihanlarının sonuna kadar süre tanırken; diğer taraftan da, Allah'ın kahr, intikam ve adâlet sıfatlarının varlığını hatırlıyoruz ve inkârcıların âkıbetinin ne kadar korkunç olacağı hakkında tedirgin oluyoruz. Allah'ın sonsuz sabrını görünce, sonsuz azabının, kahrının ve intikamının nasıl olacağını akıllarımız idrak etmekten dahi âciz kalıyor. Bu apaçık hakikat, insanların isyandan itaate, inkârdan imana ve nefislerine uymaktan âlemlerin Rabbine teslimiyete yönelmeleri için yeterli bir delildir... 173) Kendisiyle Allah'ın rızâsının hedeflenmediği ve hakikatin gözetilmediği her söz özsüz ve ruhsuz bir sözdür. 174) Vefâ ve sadakat duygusunu yitiren bir kimse, "dost" sıfatını da kaybeder. Dostsuz kimse, mutsuz kimsedir! 175) "Bir iğne ustasız, bir harf kâtipsiz, bir bina bânisiz olmaz" dersin de; şu uçsuz bucaksız evrenin, yaratıcısız olabileceğini nasıl iddia edebilirsin? 176) Her elimi sıkanla dost olmadığım gibi, her canımı sıkanla da düşman olmam! 177) İki şeyi unut, iki şeyi unutma. Allah’ı ve ölümü unutma; başkalarına yaptığın iyiliği ve başkalarının sana yaptığı kötülüğü unut. 178) “Çevrem kalabalık” diyenler, unutmasınlar ki, yirmi tane beş kuruş da bir lira eder, iki tane elli kuruş da!.. 179) İlim sahibi olmak ile ma’lûmât sahibi olmak aynı şeyler değildir! Herkes ma’lûmât sahibi olabilir; ama Allah, ilmi hak edene verir. 180) İnsanlara hitap şekli kişiliğin aynasıdır. 181) Eleştiriye açık olmayan, yanlışı söylenince kabul etmeyen, inkâr eden, kendisini haklı çıkarmak için te’viller yapan kişi; hak aşığı olamaz! 182) Allah’ı överken dahi cenneti küçümsemek câiz değilken; bir fâniyi överken hiç câiz olur mu? 183) Konuşmadan önce bin düşün; konuşmak gerekmiyorsa, sus! Bir bile konuşma!.. 184) “Yoğunum, meşgulüm, zamanım yok” diyenlerin, anlatmak istedikleri şey; size ayıracak zamanlarının olmadığıdır! 185) Bazen ne söylersek söyleyelim, karşımızdakinin sınırları bizi sınırlar. 186) Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil! 187) Hayat her şeye rağmen değil, Allah’a kul olunca güzel! 188) Entel takılıp da "cool" olacağına, Allah'a ibadet edip "kul" ol! 189) Cimri "yapacağım, yaparım, yaptım" der; cömert’in ise dili değil, eli çalışır, yaptıklarını da gözünde büyütmez ve hiçbir kimseye söylemez! Zengin olduğu halde, az verip çok söyleyen kimse, hem cimri hem de riyakârdır! Bir Atasözünde şöyle geçer: "Bir kere 'al şunu' demek, iki kere 'ben vereceğim' demekten daha iyidir." 190) Bosnalı bir çocuğun, katliamda ölmeden önce annesine sorduğu yürekleri sızlatan sorusu: "Küçük çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?" 191) Evlâtlarını çocuk yuvası ve kreşlere teslim eden ebeveynler, yaşlandıklarında huzur evine terk edilmekten başka ne bekleyebilirler ki? 192) Görmeyen bir insana renkleri anlatmak ne kadar imkânsızsa, câhil bir adama laf anlatmak da o kadar imkânsızdır! 193) Bugün insanlık Batı’da ve bâtılda arıyorsa felâh’ı; elbet söyleyecekler bir gün eyvâh’ı! 194) Sigara içilen bir toplumda, en sağlıklı ortam; insansız hava sahasıdır. 195) Tevhîdî akideye bağlanmadan işlenen tüm ameller, kalburla su taşımaya benzer. 196) Her konuda konuşmak, bilgili olmanın değil, bilgisizliğin alâmetidir! “Bilmiyorum” demek ise, ilmin yarısıdır. 197) Size laf getiren, sizden de başkasına götürür. 198) Hayat boşluk kabul etmez. Boşluklar, insanı başıboşluğa iter. İnsan, ya Allah’a kuldur ya da kullara kuldur!.. 199) Bir toplumda burjuva ve geçim savaşı veren fakirler sınıfı varsa, mülkiyet dağılımında ve fırsat eşitliğinde adâlet yoksa; orada, zulüm ve israf vardır. 200) Hangi çağda İbn-i Teymiyye’ler azalmışsa; o zaman diliminde, şirkler, hurafeler, bâtıl inanışlar ve bid’atler çoğalmıştır. 201) Yol, cadde, bina, kaldırım, park, kavşak, otopark, alt ve üst geçit gibi muhtelif isimler ve gerekçeler altında, yola-sokağa yatırımlardan önce, insana hizmeti öncelemek, medeni toplumların en temel özelliklerindendir. 202) Müşrikler, bazı şirk sözlerini söyleyerek ya da şirk amellerini işleyerek, şirke düşüp müşrik olmuyorlar. Bilâkis müşrik oldukları için, o şirkleri söylüyor, savunuyor ve yaşıyorlar!.. 203) Nice câhiller, Âyetleri yorumlarken, “akıl yeter” deyip, akıllarıyla hareket ederlerken; Hadîsleri inkâr ederken de, ne büyük çelişkidir ki, yine akla dayanıyorlar! Yani “aklımıza göre; bu Âyetin anlamı budur! Şu Hadîsler de, aklımızla yorumladığımız şu Âyetlerden çıkardığımız meallere aykırıdır; dolayısıyla, Hadîsler uydurmadır” demektedirler! Bu insanlara diyoruz ki: Âyetleri, akıllarınız istikâmetinde kabul ederken; Hadîsleri ise yine akıllarınızla inkâr ediyorsunuz! Siz aklınıza mı, Âyetlere mi iman ediyorsunuz? 204) Akılcılık, inkârcıların ortak paydasıdır. Ateistler, Kur’ân Âyetlerini akla aykırı bulurlar; meâlciler de Hadîsleri!.. 205) Ego sahibi, öfkeli, laftan anlamayan, adâlet ve insâf sahibi olmayan, ilmin ve ilim ehlinin değerini bilmeyen kişilerle tartışmaktan uzak durunuz! 206) İslâm adına yapılan bir konuşmaya/tartışmaya nefsini karıştıran kimse, bâtıl yoldadır! 207) Fer’î konularda ilmî ihtilâf câizdir ama fer’î konularda bile, teferruk yani fırkalaşma, parçalanma ve ayrılık haramdır! 208) Fesâd’a sebep teşkil eden ihtilâf ile rahmet ve hayırlara vesile olan ihtilâfı birbirinden ayrı tutmak gerekir! 209) Yaşam tarzı bir dindir. Bu anlamda, “dinsiz insan” olmaz. İnsanlar; ya “Hak Din” olan İslâm’a göre yaşarlar, ya da 72 fırkaya ayrılmış olan dalâlet fırkalarından birine veya birkaçından sentez edilmiş sapık yollara girerler… 210) Kulluk; canımızın istediğinin yerine, Allah’ın istediğini koymaktır. Dostluk ise; canımızın istediğine, sevdiklerimizin istediğini tercih edebilmektir. 211) “İsteyene” vermeyi, cömertliğin ölçüsü sayan zenginler, kimseden bir şey istemeyen onurlu ve takvâlı mü’minlere ulaşamazlar! Oysa asıl olan; isteyene değil, istemeyene vermektir… “İsteyen” bazı ihtiyaç sahiplerine, ara sıra bir şeyler vermeyi âdet edinen zenginler, tamamı onurlu fakirlerden oluşan bir yerde, fakirleri tanıyamazlar; herkesi zengin sanırlar! 212) Şerîat özlemiyle politize olanlar; dünyanın maddi refahını, Allah’ın rızâsına ve ebedi kurtuluşa tercih edenlerdir! 213) Ticâret, cimrilik hastalığından kurtulmak için bir vesiledir. Ticâret yaptığı halde, cömertliği öğrenemeyen kimse, ticâret anlayışını değiştirsin! 214) Ev sahibinin kötüsü; kendisini ziyarete gelen misafire kötü davranan, onunla kavga edendir... Misafirin kötüsü ise; ziyaretine gittiği kimsenin huzurunu kaçıran, ona rahatsızlık verendir… 215) Bu Din, nasıl Allah’tan ise, bu Dinin hayata hâkim kılınma metodu da Allah’tandır! 216) Mayaların kehâneti tutmadı! 21 Aralık 2012 Cuma günü kıyamet kopmadı! Mayalara, kayalara, kehânetlere değil, Âyetlere iman edelim! 217) Kişilere ve fikirlere taassup ile bağlılıktan sakının! Unutmayınız ki, geçmiş ataların üzerinde bulundukları yargılar, modern fikirler ve meşhur şahsiyetler, çoğu zaman kişi ile hakikatin arasına girerler... Kişileri ve kişisel görüşleri, gözlerinizin önünde hakikati görmenize engel bir perde edinmeyiniz! 218) İfrat ve tefrit üzere aykırılığı seçen dostsuz kalır! 219) Bazı insanlar aldıklarını unuturlar ama verdiklerini ve alacaklarını asla unutmazlar! Oysa bir kimseden alınan bir lirayı bile asla unutmamak ama Allah için verilen bin lirayı hemen unutmak gerekir. Ne yazık ki bunun tam tersi oluyor... İnsanlar aldıkları borcu veya emaneti hemen unuturken, alacaklarını asla unutmuyorlar! 220) Tekfîrcilik; ihtilâflı meselelerde Müslümanları tekfîr etmektir. Meşru ve vacip olan tekfîr ise kâfire kâfir demektir! 221) Tekfîrcilik bir tür şüpheciliktir. Her sözü kötü, herkesi düşman sanmaktır. Oysa asıl kötülük, küfrü sabit olmayan birine kâfir demektir. 222) Küfre girdiğinin farkında olmayan birini tekfîr etmek ile küfre girdiği bilinmeyen birini tekfîr etmek aynı değildir! İlki tekfîr edilir, ikincisinde tevakkuf edilir. Ancak ilkinde asıl olan; o kimseye imanı tekrar sunmak; durumu tahkîk etmektir. 223) Tekfîrcilik hastalığı, kendisi gibi düşünmeyen herkesi tekfîr etme esasına dayanır. Teferruât ve ictihâdlar konusunda, herkesin aynı şeyleri savunması imkânsızdır. Bu nedenle, tekfîrcilerin işi, kendileri gibi söylemeyen herkesi tek tek ve grup grup tekfîr etmektir! 224) Ahlâkı bozuk bir Müslümanın İslâm'a verdiği zararı, ahlâkı bozuk bir İslâm düşmanı veremez! Zira İslâm düşmanı, İslâm aleyhinde konuşurken, kötü ahlâkı onu yalanlar, güvenilirliğini iskât eder. Ama ahlâkî zaafiyet içindeki bir Müslüman, ne kadar güzel söz söylese de, ahlâkının darlığı İslâm'a nispet edilir ve İslâm, o kişinin şahsiyetinde değerlendirilir! 225) İnsan çoğu kez ne söylediğine dikkat etmeden konuşur! Konuşurken yan yana sıraladığınız kelimelerin ne anlamlar içerdiğine, manalarının nerelere ulaştığına, ne sonuçlar doğurduğuna ve muhatabın zihninde ne gibi duygular belirmesine sebep olduğuna dikkat ediniz! 226) Sırf niyetin iyi olması kişiyi kurtarmaz. Niyetin yanında, kişinin akidesi, ameli ve tuttuğu yol da meşru olmalıdır. Yani kişi; Tevhîd üzere, Allah'ın emrettiklerini, Allah rızâsı için, Peygamberimizin Sünnetine uygun şekilde icrâ etmelidir. 227) Herkesle problemsiz olmak bir problem olduğu gibi, herkesle problemli olmak da bir problemdir! 228) Yalnızlık Allah’a mahsustur! Yalnız kalan avam sapar, yalnız kalan âlim saptırır. Çünkü şeytan, yalnız kalan insana musallat olur, ayağını kaydırır. Ancak kardeşlik ve ümmet bilinci, Müslümanlara birlik ve dirlik verir. 229) Ahir zamanda güzel konuşanlar çoğalır, güzel amel işleyenler azalır! 230) İki fitneden sakınınız: Bildiği halde hakkı gizlemek! Bilmediği halde konuşmak!.. 231) Ticâret sadece madde temeli üzerine kurulan ve mutlak anlamda madde kazanma hedefi istikâmetinde icrâ edilen bir uğraş değildir! Allah’ın rızâsı istikâmetinde maneviyat temeli üzerine bina edilmeyen ticârette hiçbir hayır yoktur! 232) İnsanlara sorsanız: “Allah’ı zikretmekten, Allah yolunda olmaktan, O’na kulluk etmekten ve rızâsı istikâmetinde yaşamaktan insanı alıkoyan şeylerde hayır var mıdır?” diye… Pek çok insan: “Yoktur” demektedir. “Peki senin ticâretin, tezgahın ve dünyevî koşturmaların bu durumda değil mi?” dediğinizde; sessizliğe bürünüveriyorlar! Demek ki insanların çoğunun eylem ve söylemleri birbirini tutmuyor! 233) Sofraların en kötüsü; zenginlerin zenginleri davet ettiği, fakirlerin ise çağrılmadığı sofradır! 234) İnsanları güç yetirebildikleri konularda, onlardan yardım istemek; “Allah’tan başkasından bir şey istemek ve medet ummak” anlamına gelmez. Allah’tan başkasından yardım ummak; insanları, sahip olmadıkları sıfatlarla niteleyip, onlara İlâhî sıfatlar yakıştırmak ve Allah’ı bırakıp onlara yönelmek, onlara dua edip, onlardan yardım talep etmek demektir. Ölülerden, kabirdekilerden ve gâiblerden yardım isteyip de; “bunlar da doktora gitmek gibidir” demek, büyük cehâlettir! Zira doktora gitmek; Rasûlullah’ın da emrettiği gibi, meşru sebeplere sarılmaktır. Bu durumda dahi şifâ Allah’tan beklenir. Doktora gidip tedavi olmak meşrudur ama “şifâyı doktor verdi” demek şirk’tir! Bizi duymayan ve kıyamete kadar da bize cevap veremeyecek olan kimselere yönelmek ile tedavi maksadıyla doktora gitmek, aynı şeyler değildir! Birisinde; hastalanınca tedavi olmak gayesiyle sebeplere sarılma ve “Allah’tan şifâ isteme” vardır. Diğerinde ise; Allah’ı devre dışı bırakarak, Allah’tan başkalarına yönelme, onlara dua etme ve onlardan yardım isteme vardır ki, bunlar şirk’tir! 235) Yaz aylarında balkonda sigara içmeyin! Bu aylarda genelde herkesin balkonu açık olduğu için, sigara içenler, alt, üst ve yan komşularına rahatsızlık veriyorlar. “Nerede içeceğiz?” diyenlere ise, cennette yapamayacağınız şeyi dünya da yapma ısrarından vazgeçin, diyoruz! 236) Hayattaki en rahatsız edici kokulardan birisi, sigara kokusudur! Meşru gıda olan soğan, sarımsak kokusuyla dahi, insanlara eziyet etmek câiz değilken, meşru olmayan sigara kokusuyla bir Müslüman’a eziyet etmek nasıl câiz olabilir? Bir kez daha “Allah için” düşünün. Kendinize ve çevrenize zulmetmeyin! 237) Bazı insanlar aldıklarını ve borçlarını unuturlar ama verdiklerini ve alacaklarını asla unutmazlar! Oysa bir kimseden alınan bir lirayı bile asla unutmamak ama Allah için verilen bin lirayı hemen unutmak gerekir. Ne yazık ki bunun tam tersi oluyor… 238) Cimri zenginler cimriliklerini riyakârlıkla örtbas ederler! Şöyle ki: Müstağni, iffetli ve onurlu Müslümanlar’ın yanında, falana filana iyilik yaptıklarını söyleyerek, “kerâmeti kendinden menkul bir şekilde” cömertliklerini anlata anlata bitiremezler. Her nedense onların cömertliklerinden fakirlerin hiç haberi yoktur! Bu insanlar, hiç kimseden bir şey istemeyen takvâ sahiplerine de, “bir ihtiyacın, bir sıkıntın var mı?” ya da “bir şeye ihtiyacın olursa bana söyle” gibi sözler ederler! Onlar bilirler ki, o kişiler kendilerinden asla bir şey istemeyeceklerdir. Şayet onların isteyeceklerini bilseler, bu cümleleri o kadar rahat söyleyemezler. Zaten isteme alışkanlığı olanların yanında bu tavrı sergileyememektedirler! Tabir-i câizse onların kabadayılıkları müstağni Müslümanlar’a karşıdır! Dolayısıyla cimri zenginlerin cömertlik anlayışı; bir kez yaptığı iyiliği bin kez anlatmaktan, yardımlarına koşmadıkları fakirlerin iyiliğe layık olmadıklarını söyleyip onların gıybetini etmekten, iffetli ve onurlu fakirlerin yanında iken, onların istemeyeceklerini bildikleri için, fedâkârlık yapmaya hazırmış gibi bir görüntü sergileyip, karşısındakinin kendisinden dilenmesini beklemekten ve bu şekilde bir tür psikolojik rahatlama ile sahte huzura kavuşmaktan ibarettir! 239) Mü’minler ile müşrikler arasındaki temel fark şudur: Mü’minler; nimet anında da, musibet anında da Allah’ı Tevhîd ederler ve yalnızca O’na kulluk ederler… Müşrikler ise; nimet, bolluk ve refah içindeyken şirk koşarlar, putlara ve sahte ma’bûdlara taparlar… Bir musibetle karşılaşıp, başları dara düştüğünde; ister istemez Allah’ı Tevhîd ederler. Allah’a yaklaştırıcı saydıkları putlarını ve şefaatçi diye eteklerine yapıştıkları ma’bûdlarını unutarak Allah’a sığınırlar ve O’na yalvarırlar. Fakat Allah kendilerini rahata kavuşturunca tekrar şirklerine ve putlarına dönerler. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurur: “Onlar (müşrikler), gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a hâlis kılanlar olarak, O’na yalvarırlar. Fakat onları selâmetle karaya çıkarınca, bir de bakarsın onlar, hemen (Allah’a) şirk koşarlar.” (Ankebût: 65) 240) Kapitalizm, Komünizm’den daha tehlikelidir. Komünizm “ilâh yok!” derken, Kapitalizm “ilâh çok!” der. Komünizm’e, söyledikleri bu yarım cümleyi, “Allah’tan başka” ifadesiyle tamamlatmak; hiç “lâ ilâhe” (ilâh yok) demeyen Kapitalizm’e, Tevhîd’i kabul ettirmekten daha kolaydır. Zira Tevhîd’in ilk şartı, “el-küfrü bi’t tâğût” yani tüm sahte ilâhları reddetmektir. Bu aşamadan geçilmeden Allah’a ulaşılamaz. Yani ilâh kabul edilen her şeyi inkâr etmedikçe iman gerçekleşmez. Sayısız ilâhçığın bitmez tükenmez istek ve arzularının kölesi olmanın imkânsızlığını ve bâtıllığını anlayan her bir kimse, sadece Allah’a kul olma yolunu seçer… Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Darmadağınık birçok sahte rabler mi yoksa hepsine ve her şeye gâlip, Kahhâr olan bir tek Allah mı?” (Yûsuf: 39) 241) Bazıları, şekilciliğe karşı oldukları, bundan dolayı giyim kuşam, saç sakal gibi dış görünüşe önem vermediklerini söylerler ve dolayısıyla da sakal bırakmazlar. Şekilcilik; sakal bırakmak değil, sakalı kazıtmaktır! 242) Kaliteli insan işiyle, boş insan kişiyle uğraşır! 243) Riyâsız infâk makbuldür, riyâkâr infâk bâtıldır! 244) Sabır zordur ama meyvesi en tatlı olan şeydir. 245) İçerisinde vefâkârlık ve sadakat bulunmayan kuru sevgi, sevene de sevilene de bir yarar sağlamaz! 246) Susmak bazen, konuşmaktan daha çok şeyler anlatır. 247) İlim sahiplerinde asla önyargı ve kincilik olmaz! 248) Allah katında mazlûmun feryadı, zâlimin kâbusudur! 249) Gençliğin âfetlerinden biri “ben bilirim” sanmaktır! 250) Tecrübesiz ilim hamdır; tecrübe ehline sormamak, istikbalde insana gamdır. 251) Ehl-i Kıble; şirk koşmadan iman etmiş olan kıble ehli, demektir. Şirk koştuğu halde namaz kılan kimseye ‘Ehl-i Kıble’ denmez, ‘müşrik’ denir; müşrikler de tekfîr edilirler. “Ehl-i Kıble tekfîr edilmez” sözünün anlamı; kıble ehli olan muvahhid bir kimse, işlediği bazı günahları sebebiyle tekfîr edilmez, demektir. 252) Güzelliğin farkına varmak için güzel bir gönül, güzel insanlarla dost olmak için güzel bir ömür gerekir... [*] [*] Güzellik sadece bir fotoğraf karesine hapsedilseydi, kendisiyle geçinilemeyen bir insana da, içinde yaşanılamayan bir mekâna da güzel demek gerekirdi. Oysa güzellik, sadece bir görsellik olmanın çok fevkinde derin manalar barındırmaktadır. Güzel insan, kendisiyle geçinilebilen 'geçim ehli' kimsedir. Güzel mekân da, içerisinde huzur bulunan yaşanılmaya münasip olan meskendir. Haşerelerin, yılanların çıyanların ve vahşi hayvanların yaşadığı bir alan ne kadar yeşil olursa olsun, ne kadar sulak ve doğal bir ortam olursa olsun, yaşamaya elverişli değildir. Böyle bir ortam fotoğraf karesinde ne kadar ihtişamlı görünse de, onun ihtişamını taşımayan başka bir yer, yaşam için tercih edilir. Dünya da, diğer gezegen ve yıldızlara göre, yaşam için elverişli hale getirildiği için en güzel gezegendir. Bu nedenle insan içerisinde bulunduğu güzelliklerin; doğanın, yeşilin, suların, meyvelerin, oksijenin, toprağın, dağların, ormanların, kuşların ve tüm canlıların ve de güzel insanların değerini bilmeli ve bu nimetlerin farkına varmalıdır... 253) En büyük kerâmet; Tevhîd akidesine iman etmek ve emredildiği gibi, İslâm üzere istikâmet sahibi olmaktır. En büyük cesaret; bâtıl ehli karşısında hakkı haykırmaktır. En büyük korkaklık ise; hakkı bâtıla karıştırıp, Allah ve Rasûlünün emrettiklerini söylememektir. 254) Ahir zamanda gerçek takvâ sahibi olan Ebû Zerrlerin sayısı artar, tek ümmetler çoğalır. Takvâ yolunda yalpalayanların ise şöhretleri ve çevreleri artarken, Ebû Zerrlerden ayrı bir yaşam sürerler… 255) Güzelliği, gözlerinin gördüğünden ibaret sanan kimseden daha kör bir kimse olamaz! 256) “Mal” cimrilerde, “söz” câhillerde, “makam” zâlimlerde olduğu zaman kıyameti bekle! 257) İslâm ahlâkına önem vermeden yapılan tüm ameller, akıntıya karşı kürek çekmeye benzer! 258) Müşriklerin kestikleri hayvanların etleri yenilir mi diye tartışanlar, öncelikle Müslümanların etlerini yemeyi (gıybeti) terk etsinler! 259) İyiliğe iyilikle karşılık vermekte acele ediniz; ama kötülüğe ve kötü söze karşılık vermede aceleci olmayınız… Müsaade ediniz de, kötü iş yapan ve kötü söz söyleyen kimse hatasını anlayacak ve yaptığı yanlıştan dönecek bir tefekkür sürecine sahip olsun! 260) İyiliğe iyilikle karşılık vermekte acele ediniz; ama kötülüğe ve kötü söze karşılık vermede aceleci olmayınız… Müsaade ediniz de, kötü iş yapan ve kötü söz söyleyen kimse hatasını anlayacak ve yaptığı yanlıştan dönecek bir tefekkür sürecine sahip olsun! Her şeye rağmen merhametli ve affedici olunuz. Unutmayınız ki affetmek, takvâ sahiplerinin bir sıfatıdır. 261) Akıl vasıta ise, yakıtı ilimdir. Yakıtsız vasıta, insanı hedefe iletemez! 262) Önyargılı kişinin önyargısı devam ettiği sürece, ona ne kendini ne de derdini anlatabilirsin! Ağzınla kuş tutsan bile, o kimse ya cinsini ya da cinsiyetini beğenmez! 263) İsmen İdris, amelen İblis, konuşurken hatip, yaparken hatap olmayınız! 264) Kendinizi Harun görüp, Karunluk yapmayınız! Söz söylerken ashâbın sözlerini ama icrâat ederken müşriklerin amellerini ortaya koymayınız! 265) 'Ben Firavun değilim' demek kolaydır ama 'amelim Firavunun ameline benzemiyor' demek gerçekten zordur! 266) Halkın değil, Hâlık'ın dinine uyunuz! Halka değil, Hakk'a hizmet ediniz! 267) Hakiki sevginin gerçek muallimi olan Hz. Muhammed'i hakikaten sevmeyen, onu tanımaktan ve onu örnek almaktan aciz olanlar, sahte sevgilerle ve yalancı sevdalarla kendilerini avutmakta ve aldanmaktadırlar! 268) Yüce Allah bize güzel konuşan ve güzel yazan edipler ve kâtipler olun, demedi! Rabbu'l Âlemîn bizlere, sadece kendisine kulluk yapmamızı ve sâlih amel işleyerek, sâlih bir kul olmamızı emretti. Güzel konuşmaya ve güzel yazmaya ayırdığınız zamandan fazlasını, güzel bir Müslüman olmaya ayırınız. Edip, şair, kâtip, filozof, bilim ya da film adamı olmayı değil, mü'min olmayı ve mü'min olarak Huzur-u Rahmân'a varmayı hedefleyiniz! 269) Tebliğ; Allah'a çağırmak demektir; bağırmak değildir! Çağrı; akıl sahiplerine, bağırma ise hayvanata yapılır! Hikmetle söz söylemeye 'tebliğ' denirken, hikmetsiz konuşmaya 'patavatsızlık' denmektedir! Dinsizleri dine çağırmak ne kadar önemli ise, hikmet, güzel öğüt ve yumuşak söz söylemek de o kadar önemlidir. Bunlarsız konuşmaya 'densizlik' denir. 'Dinsiz' olmaktan da 'densiz' olmaktan da sakınınız! Birincisi inançsızlığı, ikincisi de ahlâk ve edepten mahrûmiyeti ifade eder. 270) Heyecan ve hislerine kapıldığın an, kendini kaybettiğin ve kontrolden çıktığın andır. Hikmet, teennî, sükûnet ve soğukkanlılık; başarının basamaklarıdır. Yusuf Semmak |
KATEGORİLER
17.01.2025Cuma
Son Yorumlar
misafir Thankks forr sharing your thought misafir Good blog post. I certainly appre Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t Yusuf Semmak + Ayrıca Hadîs'in açıklamasında d Yusuf Semmak Güzel bir yorum. Fakat biraz açık metin hadiste gecen Gölge Arsin gölgesi Rüya Çok teşekkür ederim Şule Çok teşekkürler sadullah demircioğlu abdullah bin mesud (r.a.) ‘’sakın Yusuf Semmak Bir kardeşimiz, selâmdan sonra; “ |