![]() PRATİK ARAPÇA ALIŞTIRMA KELİME VE CÜMLELERİ Bazı araştırmacıların dediğine göre, Türk insanı günde yaklaşık olarak 400 kelime ile konuşmaktadır. İngiltere’de bu ortalamanın 2000’i bulduğu iddia ediliyor. Biz de, eğer bir insan ortalama 400 kelime ile iletişim sağlayabiliyorsa, bu ortalama seviyeyi, Arapça dili üzerinden ilk basamak kabul etmek şartıyla bir çalışma yapmak istedik. Bir kimse günde 400 farklı kelime ile konuşup bu kelimelerle oluşturduğu cümlelerle konuşursa, o kimse haftada 400x7=2800 kelime kullanıyor demektir. Fakat toplumun geneli itibariyle, günlük kullandığımız kelimelerin çoğunun aynı veya benzer olduğunu düşünürsek, halkın ekserisinin haftada ortalama 2800 kelime ile konuşmadığı kabul edilecektir. İnsan alışkanlıklarını iletişim açısından değiştirmek de maalesef mümkün olamamaktadır. Yani insanlar genellikle aynı ifade tarzlarını tercih etmektedirler. Oysa kişinin, merâmını anlatabileceği çok sayıda cümleler bulunmaktadır; ama genelde o alternatif cümleler bilinmez ya da kullanılmaz. Günlük konuştuğumuz kelimeler arasında standart ve sâbit kelimeleri bir kenara koyarsak, 400 kelime ortalamasının pratikte çok azalacağı görülecektir. Konuştuklarımızın içinden deyimleri, atasözlerini, argo ifadeleri, yanlış olmasına rağmen kullanılmakta ısrâr edilen yaygın yanlış denen tabirleri, zamirleri, işâret isimlerini, kişi ve yer adlarını, sayıları, klişeleşmiş tabir, yüklem vb. sözcükleri de çıkarırsak, bu ortalamadan geriye çok az kelime kalacaktır. Aslında insanın bir günde veya bir haftada yahut da bir ay zarfında kullandığı ve toplumda halkın çoğunun ağzında yer etmiş kelime ve cümleleri çıkardığımızda, o insanın bilgi, kültür ve okumuşluğunu ortaya koyan ve kendisine hâs diye nitelenebilecek kaç kelime kalır geriye dersiniz? Emin olun, birkaç tane! O birkaç kelime, standart ve sâbit kelimelerle şişirilmekte ve muhatapların konuşurken ifade ettikleri farklı kelimeler de dillerimizde günlük ya da haftalık konuştuğumuz birkaç tane farklı sözcük ve söz olarak yerini almaktadır. Hepsi bu kadar! Oysa konuşurken ve kendimizi ifade ederken, bir kelimeyi ya da cümleyi alternatif olarak çok sayıda ifade tarzlarıyla, daha etkili ve daha anlamlı konuşma imkânımız olduğu halde, bu yapılamamaktadır. Bu durum, esef verici bir tablonun bir yönüdür! Pratik Arapça yani Arapça konuşabilmekle alâkalı çalışma konusunda; bugün, Türkçe dili itibâriyle halkın konuştuğu günlük ortalama kelime adedi ve o kelimelerle oluşturulan cümleler baz alınarak ilk merhale çalışması hedeflenebilir. Yani ilk gün için 400 kelime, ikinci gün kullanılan farklı kelime sayısında azalma olacağını farz edersek 350 kelime, üçüncü gün 300 kelime, dördüncü gün 250 kelime, beşinci gün 200 kelime, altıncı gün 150 kelime ve yedinci gün ise 100 kelime. Toplam 1750 kelime eder. Yaklaşık hesaplar yaptığımız için dileyen bu sayıyı ilk aşama için 2000 ile sâbitleyebilir. Arapça dilini konuşabilmenin ikinci merhalesinde, günlük 400 farklı kelime konuşulursa, haftada 2800 kelime edeceği için, ikinci basamakta 2800 veya ortalama 3000 kelime ile konuşabilmek hedeflenebilir. Biz Arapça olarak maksadımızı ifade ederken alternatif cümlelere yer vermeye çalıştık. Ama alternatif cümleler onlardan ibâret değildir. Diğer alternatifleri de Arapça öğrenen kimsenin kendisi geliştirmeye çalışmalıdır. Böylece kelime ve cümle bilgimiz oldukça artacaktır, inşâAllah.
Konuya zaman zaman yeni eklemeler olmaktadır... Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ Allah Teâlâ, Yûsuf Sûresinde şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak Biz onu anlayıp düşünesiniz diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yûsuf: 2) قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى فِى سُورَةِ يُوسُفَ: إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ Pratik Arapça: الْعَرَبِيَّةُ الْعَمَلِيَّةُ Arapça kelime ve cümlelerin alıştırmaları: تَمْرِينَاتُ الْكَلِمَاتِ وَالْعِبَارَاتِ الْعَرَبِيَّةِ Arapça’da uygulamalı dersler: دُرُوسٌ تَطْبِيقِيَّةٌ فِى اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ Allah Teâlâ Kitâb-ı Kerîm’inde şöyle buyurmuştur: قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى فِى كِتَابِهِ الْكَرِيمِ Rasûlullah (ﷺ) şöyle buyurdu: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ عَلَيْهِ السَّلاَمُ Evet: نَعَمْ Hayır: لاَ Selâm size (Selâm üzerinize olsun): السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ ، سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ Size de selâm (Selâm sizin de üzerinize olsun): وَعَلَيْكُمُ السَّلاَمُ ، وَعَلَيْكُمْ سَلاَمٌ Hidâyete uyanlara selam olsun (Selâm hidâyete tâbi olanların üzerinedir): وَالسَّلامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى Merhaba: مَرْحَبًا Merhaba (merhaba’ya karşılık şekli): مَرْحَبًا بِكَ Hoş geldin(iz): أَهْلاً وَسَهْلاً Hoş bulduk: أَهْلاً وَسَهْلاً Hoş geldin: أَهْلاً بِكَ Hayırlı sabahlar, günaydın: صَبَاحُ الْخَيْرِ Hayırlı akşamlar: مَسَاءُ الْخَيْرِ Nasılsın? كَيْفَ أَنْتَ؟ ، كَيْفَ حَالُكَ؟ ، كَيْفَ الْحَالُ؟ Nasılsınız? كَيْفَ حَالُكُمْ؟ Sağlığın nasıl? كَيْفَ صِحَّتُكَ؟ Sen iyi misin? هَلْ أَنْتَ بِخَيْرٍ؟ Elhamdülillâh, ben iyiyim: أَنَا بِخَيْرٍ الْحَمْدُ لِلّٰهِ Sen ve ailen nasılsınız? كَيْفَ أَنْتَ وَأَهلُكَ؟ Biz iyiyiz: نَحْنُ بِخَيْرٍ Allahaısmarladık: أَسْتَوْدِعُكَ اللّٰهَ Allah’a emanet ol: فِى أمَانِ اللّٰهِ Görüşmek üzere, hoşça kal: إِلَى اللِّقَاءِ Yakında görüşmek üzere: إِلَى اللِّقَاءِ قَرِيبًا Öyleyse görüşmek üzere: إِذَنْ إِلَى اللِّقَاءِ Selametle: مَعَ السَّلاَمَةِ Bu kaça? كَمْ هَذَا ، بِكَمْ هَذَا؟ Domatesin kilosu kaça? بِكَمْ كِيلُو الطَّمَاطِمِ؟ Muzun kilosu kaça? بِكَمْ كِيلُوالْمَوْزِ؟ Sadece iki lira? بِلِيرَتَيْنِ فَقَطْ Kaç lira ödeyeceğim? كَمْ لِيرَةً أَدْفَعُ؟ On beş lira: خَمْسَةَ عَشَرَ لِيرَةً Beş Türk Lirası: خَمْسَ لِيرَاتٍ تُرْكِيَّةٍ Saat kaç? كَمِ السَّاعَةُ؟ Sen kimsin? مَنْ أَنْتَ؟ Ben Ömer: أَنَا عُمَرُ O kim? مَنْ هُوَ؟ Ey çocuk, sen kimsin? مَنْ أَنْت يَا وَلَدُ؟ Ben Ali’nin oğluyum: أَنَا اِبْنُ عَلِيٍّ Peki (ya), o kimin oğlu? وَابْنُ مَنْ هُوَ؟ O Ammar’ın oğlu: هُوَ اِبْنُ عَمَّارٍ Şu anda neredesin? أَيْنَ أَنْتَ الْآنَ؟ Çarşıdayım: أَنَا فِى السُّوقِ Neredensin, nerelisin? مِنْ أَيْنَ أَنْتَ؟ İstanbul’danım: أَنَا مِنْ اسْتَانْبُولَ ، أَنَا مِنْ اسْطَنْبولَ İstanbulluyum: أَنَا اسْتَانْبُولِىٌّ ، أَنَا اسْطَنْبولِيٌّ Nereden geldin? مِنْ أَيْنَ أَتَيْتَ؟ İstanbul’dan geldim: أَتَيْتُ مِنْ اسْتَانْبُولَ Yalnız geldim: جِئْتُ وَحْدِى Ne zaman geldin? مَتى حَضَرْتَ؟ Bir gün önce geldim: حَضَرْتُ قَبْلَ يَوْمٍ Bugün akşam Ankara’ya vardık: وَصَلْنَا مَسَاءَ الْيَوْمِ إِلَى أَنْقَرَةَ Kaç gün kalacaksın? كَمْ يَوْمًا سَتَبْقَى؟ İki hafta: أُسْبُوعَيْنِ Yalnız mı geldin? هَلْ حَضَرْتَ وَحِيدًا؟ Ülkene ne zaman döneceksin? مَتَى تَعُودُ إِلَى بَلَدِكَ؟ Arkadaşım çarşıya yalnız gitti: ذَهَبَ صَدِيقِى إِلَى السُّوقِ وَحْدَهُ Yalnızca ziyaret için geldim: أَتَيْتُ للزِّيَارَةِ فَقَطْ Nereye gidiyorsun? إِلَى أَيْنَ ذَاهِبٌ؟ Okula gidiyorum: أَنَا ذَاهِبٌ إِلَى الْمَدْرَسَةِ Ey Abdullah! Nereye gidiyorsun? إِلَى أَيْنَ تَذْهَبُ يَا عَبْدَ اللّٰهِ؟ Eve gidiyorum: أَذْهَبُ إِلَى الْبَيْتِ Nereye yolculuk ediyorsun? (Seyahat nereye?): إِلَى أَيْنَ أَنْتَ مُسَافِرٌ؟ İstanbul’a sefer ediyorum: أَنَا مُسَافِرٌ إِلَى اسْتَانْبُولَ Otobüsle mi gidiyorsun? هَلْ تَذْهَبُ بِالْحَافِلَةِ؟ Hayır, otomobil ile gidiyorum: لاَ ، أَذْهَبُ بِالسَّيَّارَةِ Yeni bir araba satın aldın mı? هَلْ إِشْتَرَيْتَ سَيَّارَةً جَدِيدَةً؟ Kiminle gidiyorsun (yolculuk ediyorsun)? مَعَ مَنْ تُسَافِرُ؟ Kardeşimle yolculuk ediyorum: أُسَافِرُ مَعَ أَخِى Mesleğin nedir? مَا مِهْنَتُكَ؟ Ben İslâm Üniversitesinde hocayım: أَنَا مُدَرِّسٌ فِى الْجَامِعَةِ الْإِسْلاَمِيَّةِ Nerede okuyorsun? أَيْنَ تَدْرُسُ؟ Ne okuyorsun? مَاذَا تَدْرُسُ؟ İlâhiyyât Fakültesinde okuyorum: أَدْرُسُ فِى كُلِّيَّةِ الْإِلهِيَّاتِ Babanın mesleği nedir? مَا مِهْنَةُ أَبِيكَ؟ Babam doktordur, o doktordur: أَبِى طَبِيْبٌ ، هُوَ طَبِيْبٌ Oğulcuğum, Allah Teâlâ’yı Tevhîd et (birle) ve sâlih amel(ler) işle: يَا بُنَيَّ ، وَحِّدِ اللّٰهَ تَعَالَى واعْمَلْ عَمَلاً صَالِحًا Yavrucuğum, bil ki hayâ imandandır: يَا بُنَيَّتِى اعْلَمِى أَنَّ الْحَيَاءَ مِنَ الْإِيمَانِ Rabbin kim? مَنْ رَبُّكَ؟ Rabbim Allah Celle Celâluh’tur: رَبِّيَ اللّٰهُ جَلَّ جَلاَلُهُ Peygamberin kim? مَنْ نَبِيُّكَ؟ Peygamberim Muhammed (ﷺ)’dir: نَبِيِّى مُحَمَّدٌ عَلَيْهِ السَّلاَمُ Dinin ne? مَا دِيْنُكَ؟ Dinim İslâm’dır: دِيْنِيَ الْإِسْلاَمُ Sen Müslüman mısın? هَلْ أَنْتَ مُسْلِمٌ؟ Evet, ben Müslümanım: نَعَمْ أَنَا مُسْلِمٌ Kıblen nedir? مَا قِبْلَتُكَ؟ Kıblem Ka’be’dir: قِبْلَتِى الكَعْبَةُ Adını söyle: أُذْكُرْ اسْمَكَ Adın nedir? مَا اسْمُكَ؟ Adınız nedir? مَا اسْمُكُمْ؟ Adım Abdullah’tır: اِسْمِى عَبْدُ اللّٰهِ Kaç yaşındasın? كَمْ عُمْرُكَ؟ Kaç yaşındasınız? كَمْ عُمْرُكُمْ؟ Yirmi yaşındayım: عُمْرِى عِشْرُونَ سَنَةً Doğum tarihin nedir? مَا هُوَ تَارِيخُ الْوِلاَدَةِ؟ Doğum yerin nedir? مَا هُوَ مَكَانُ الْوِلاَدَةِ؟ Ev adresin ne? مَا هُوَ عُنْوَانُ بَيْتِكَ؟ Telefon numaran nedir? مَا هُوَ رَقْمُ هَاتِفِكَ؟ Bu daha iyi: هَذَا أَفْضَلُ Lütfen: مِنْ فَضْلِكْ Teşekkür ederim: شُكْرًا لَكَ Afedersiniz, kusura bakmayın, pardon, özür dilerim: عَفْوًا شُكْرًا kelimesinin cevabı olduğunda “bir şey değil” anlamındadır: عَفْوًا Sana teşekkür ederim: أَشْكُرُكَ Çok teşekkür ederim: شُكْرًا جَزِيلاً Beni mazur gör: أَعْذِرْنِى Bana ver: أَعْطِنِي Bana herhangi bir kalem ver: أَعْطِنِى قَلَمًا مَا İyi şanslar: حَظًّا سَعِيدًا Ne istiyorsun? مَاذَا تُرِيدُ؟ Muz, üzüm, portakal, elma ve havuç istiyorum: أُرِيدُ مَوْزًا وَعِنَبًا وَبُرْتُقَالاً وَتُفَّاحًا وَجَزَرًا Ne içersin? مَاذَا تَشْرَبُ؟ Çay içmek ister misin? هَلْ تُرِيدُ أَنْ تَشْرَبَ الشَّايَ؟ Evet, çay içmek istiyorum: نَعَمْ أُرِيدُ أَنْ أَشْرَبَ الشَّايَ Çay içmek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ أَشْرَبَ الشَّايَ Kahve içmek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ أَشْرَبَ القَهْوَةَ Bir kahveden sonra çay içmek istiyoruz: نُرِيدُ أَنْ نَشْرَبَ الشَّايَ بَعْدَ الْقَهْوَةِ Biz çaydan önce kahve içmek istiyoruz: نُرِيدُ أَنْ نَشْرَبَ الْقَهْوَةَ قَبْلَ الشَّايِ Su istiyorum: أُرِيدُ الْمَاءَ Ne içersiniz, kahve mi yoksa çay mı? مَاذَا تَشْرَبُ؟ قَهْوَةً أَمْ شَايًا؟ Çay tabii: الشَّايَ طَبْعًا Ben kahve tercih ederim: أَنَا أَفَضِّلُ الْقَهْوَةَ Biz kahve tercih ederiz: نَحْنُ نُفَضِّلُ الْقَهْوَةَ Bulunur mu (Var mı)? هَلْ يُوجَدُ؟ Bulunmaz (Yok): لاَ يُوجَدُ Zararı yok, boşver, aldırma: لاَبَأَسَ Buyur: فَضَّلْ Buyurun: تَفَضَّلْ Lütfen buyurunuz: تَفَضَّلْ مِنْ فَضْلِكَ Bana izin ver: إِسْمَحْ لِى Beni affet: سَامِحْنِى Allah’ın izniyle: بِإِذْنِ اللّٰهِ Allah korusun, Allah etmesin: لاَ سَمَحَ اللّٰهُ Allah bizi korusun: حَفَظَنَا اللّٰهُ Allah onu korusun: حَفَظَهُ اللّٰهُ Allah ona rahmet etsin: رَحِمَهُ اللّٰهُ Allah ondan razı olsun: رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ Allah bize de size mağfiret etsin (Allah sizi ve bizi affetsin): غَفَرَ اللّٰهُ لَنَا وَلَكُمْ Allah size bereket versin: بَارَكَ اللّٰهُ فِيكُمْ Allah size de bereket versin: وَفِيكُمْ بَارَكَ اللّٰهُ Size de (bereket versin): وَإِيَّاكُمْ Tanıştığımıza memnun oldum (müşerref oldum): تَشَرَّفْتُ بِمَعْرِفَتِكَ Onunla şahsen görüşmedim, sadece onunla telefonla görüştüm: لَمْ أُقَابِلْهُ شَخْصِيًّا إِنَّمَا تَحَدَّثْتُ مَعَهُ بِالْهَاتِفِ Nasıl isterseniz (keyfinize kalmış): عَلَى كَيْفِكَ Baş üstüne: عَلَى الرَّأْسِ Lütfen bana yardım et: سَاعِدْنِي مِنْ فَضْلِكْ O ağır şekilde hastalandı: مَرِضَ مَرَضًا شَدِيدًا Ben hastayım: أَنَا مَرِيضٌ Allah sana şifa versin: اللّٰهُ يُعْطِيكَ الشِّفَاءَ Allah sana şifâ versin: شَفَاكَ اللّٰهُ Hastaneye gidiyorum: أَذْهَبُ إِلَى الْمُسْتَشْفَى Ne şikâyetin var? مِمَّ تَشْكُو؟ Bana ne oldu bilmiyorum: لاَ أَعْرِفُ مَاذَا أَصَابَنِى Başımda bir acı hissediyorum: أَشْعُرُ بِأَلَمٍ فِى رَأْسِى Buraya gel: تَعَالَ هُنَا Burada dur: قِفْ هُنَا Biraz bekle: إِنْتَظِرْ قَلِيلاً Bir dakika lütfen: دَقِيقَةً مِنْ فَضْلِك Vakit erken: الْوَقْتُ مُبَكِّرٌ Gidebilir miyim? هَلْ يُمْكِنُنِى أَنْ أَذْهَبَ؟ Gelebilir miyim? هَلْ يُمْكِنُنِى أَنْ آتِيَ؟ Sen öğrenci misin yoksa hoca mı? هَلْ أَنْتَ طَالِبٌ أَمْ أُسْتَاذٌ؟ Ben yeni bir öğrenciyim: أَنَا طَالِبٌ جَدِيدٌ Nerede oturuyorsun? أَيْنَ تَسْكُنُ؟ İstanbul’da oturuyorum: أَنَا سَاكِنٌ فِى اسْتَانْبُولَ Nerede yaşıyorsun? أَيْنَ تَعِيشُ؟ Uyruğun (ırkın) ne, Ey Ali? مَا جِنْسِيَّتُكَ يَا عَلِيُّ؟ Ben Türküm ya senin uyruğun ne, Ey Muhammed? أَنَا تُرْكِيىٌّ وَمَا جِنْسِيَّتُكَ يَا مُحُمَّدُ؟ Ben Suriyeliyim: أَنَا سُورِيٌّ Evli misin? هَلْ أَنْتَ مُتَزَوِّجٌ؟ Evli misin yoksa bekâr mısın? هَلْ أَنْتَ مُتَزَوِّجٌ أَمْ أَعْزَبُ؟ Ailen yok mu? أَلَيْسَتْ لَكَ أُسْرَةٌ؟ Var, ama başka bir şehirde oturuyor: بَلَى وَلَكِنَّهَا تَسْكُنُ فِى مَدِينَةٍ أُخْرَى Tamam, peki: حَسَنًا ، طَيِّبٌ Doğru: مَضْبُوطٌ ، صَحِيحٌ Aferin, bravo: أَحْسَنْتَ ، نِعْمَ مَا فعَلْتَ Yaşasın! يَحْيَى (مَرْحَى “Aferin” anlamında kullanıldığı gibi, “yaşasın” anlamında da kullanılır.) Tamam, önce kim başlıyor? حَسَنًا ، مَنْ يَبْدَأُ أَوَّلاً؟ Anlamadın mı? أَلَمْ تَفْهَمْ؟ Beni anladın mı? هَلْ فَهِمْتَنِى؟ Beni anlıyor musun? هَلْ تَفْهَمُنِى؟ Hiçbir şey anlamadım: لَمْ أَفْهَمْ شَيْئًا Anlamadım: مَا فَهِمْتُ Anladım: فَهِمْتُ Dediğini anladım: فَهِمْتُ مَا قُلْتَهُ İyi anladım: فَهِمْتُ جَيِّدًا Az anladım: فَهِمْتُ قَلِيلاً Ne demek istiyorsun? مَاذَا تُرِيدُ أَنْ تَقُولَ؟ Ben sadece biraz anladım: مَا فَهِمْتُ إِلاَّ قَلِيلاً Hava durumu nasıl? كَيْفَ الطَّقْسُ؟ Hava nasıl? كَيْفَ الْجَوُّ؟ Hava soğuktur: الْجَوُّ بَارِدٌ Hava çok soğuktur: الجَوُّ بَارِدٌ جِدّا Hava sıcaktır: الْجَوُّ حَارٌّ Hava yağmurludur: الْجَوُّ مُمْطِرٌ Hava ılık/ılımandır: الْجَوُّ مُعتَدِلٌ Hava güneşlidir: الْجَوُّ مُشْمِشٌ Hava bulutludur: (الْجَوُّ غَائِمٌ) الْجَوُّ مُغَيَّمٌ Hava rutubetlidir: الْجَوُّ رَاطِبٌ Hava rüzgârlı: الْجَوُّ عَاصِفٌ Hava sislidir: الْجَوُّ ضَبَابِيٌّ Hava karlıdır: الْجَوُّ ثَلْجِيٌّ Bu kârlı bir ticârettir: هَذِهِ تِجَارَةٌ رَابِحَةٌ Orada çok kar yağıyor mu? هَلْ يَنْزِلُ الثَّلْجُ كَثِيرًا هُنَاكَ؟ Orada çok yağmur yağıyor mu? هَلْ يَنْزِلُ الْمَطَرُ كَثِيرًا هُنَاكَ؟ Orada sıcaklık kaç derece? كَمْ دَرَجَةُ الْحَرَارَةِ هُنَاكَ؟ Sıfırın altında beş derece: خَمْسُ دَرَجَاتٍ تَحْتَ الصِّفْرِ Ayrılmam gerekiyor: يَنْبَغِى أَنْ أَنْصَرِفَ Bu yeni bir fikirdir: هَذِهِ فِكْرَةٌ جَديدَةٌ Bu iyi bir fikirdir: هَذِهِ فِكْرَةٌ جَيِّدَةٌ İşte bu güzel söz: فَهَذَا كَلاَمٌ طَيِّبٌ Bu bir yanlıştır: هَذَا خَطَأٌ Bu yanlış bir söz: هَذِهِ مَقُولَةٌ خَاطِئَةٌ Bu mantıklı bir söz değildir: هَذَا كَلاَمٌ غَيْرُ مَعْقُولٍ Bu kötü bir sözdür: هَذَا قَوْلٌ مُنْكَرٌ Kahvaltı yaptın mı? هَلْ تَنَاوَلْتَ الْفَطُورَ؟ Hayır, henüz yemedim: لاَ ، بَعْدُ ، مَا أَكَلْتُ Öğle yemeğini yedin mi? هَلْ تَغَدَّيْتَ؟ Şu ana kadar yemedim: مَا تَغَدَّيْتُ حَتَّى الْآنِ Bir şey yemek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ آكُلَ شَيْئًا Ben susuzum (susadım): أَنَا عَطْشَانُ Ben kızgınım: أَنَا غَضْبَانُ Ben küsüm: أَنَا زَعْلاَنُ Ben üşüyorum: أَنَا بَرْدَانُ Uykum var: أَنَا نَعْسَانُ Ben açım (acıktım): أَنَا جَوْعَانُ Öyleyse hadi herhangi bir şey yiyebileceğimiz bir yere gidelim: إِذَنْ هَيَّا نَذْمَبْ إِلَى مَكَانٍ يُمْكِنُ أَنْ نَأكُلَ فِيهِ شَيْئًا مَا Haydi, kasaba gidelim: هَيَّا نَذْمَبْ إِلَى دُكَّانِ الْجَزَّارِ Koyun etiniz var mı? هَلْ عِنْدَكَ لَحْمُ غَنَمٍ؟ Bana bir kilo koyun eti ve iki kilo kıyma ver: أَعْطِنِى كِيلُو مِنْ لَحْمِ الْغَنَمِ وَكِيلُوَيْنِ مِنْ لَحْمٍ مَفْرُومٍ Bana bir kilo muz ver: أَعْطِنِى كِيلُو مِنَ الْمَوْزِ Tamam, anlaştık: مَضْبُوطٌ ، إِتَّفَقْنَا Hadi ne bekliyorsun? هَيَّا مَاذَا تَنْتَظِرُ؟ Mustafa, yemeden önce ellerini yıka: إِغْسِلْ يَدَيْكَ قَبْلَ الْأَكْلِ يَا مُصْطَفَى Yemekten sonra ellerinizi yıkayın: إِغْسِلُوا أَيْدِيَكُمْ بَعْدَ الطَّعَامِ Ellerini yıkamak isteyen var mı? هَلْ يُوجَدُ مَنْ يُرِيدُ أَنْ يَغْسِلَ يَدَيْهِ؟ Ben aç değilim: أَنَا لَسْتُ جَوْعَانَ Ben tokum: أَنَا شَبْعَانُ Her hangi bir şey içer misin? هَلْ تَشْرَبُ شَيْئًا مَا؟ Ne yersin? مَاذَا تَأْكُلُ؟ Çorba var mı? هَلْ تُوجَدُ شُورْبَةٌ؟ Evet, var: نَعَمْ تُوجَدُ Yeşil (taze) fasulye var mı? هَلْ تُوجَدُ فَاصُولْيَا خَضْرَاءُ؟ Bana pilav getir: إِئْتِنِى بِأُرْزٍ Benimle öğle yemeğine buyurur musun? هَلْ تَتَفَضَّلُ بِتَنَاوُلِ الْغَدَاءِ مَعِى؟ Büyük bir memnuniyetle: بِسُرُورٍ عَظِيمٍ Öğle yemeği hazır: الْغَدَاءُ حَاضِرٌ Ben akşam yemeğini bekleyeceğim: أَنْتَظِرُ الْعَشَاءَ Bu çok ucuz: هَذَا رَخِيصٌ جِدًّا Bu çok pahalı: هَذَا غَالٍ جِدًّا Hesap lütfen: الْحِسَابُ مِنْ فَضْلِكَ Hemen efendim: حَالاً يَا سَيِّدِى Hesabı ben ödeyeceğim: سَأَدْفَعُ الْحِسَابَ Afiyet olsun: هَنِيئًا لَكَ Afiyet (şeker) olsun: هَنِيئًا مَرِيئًا Ben çok sevinçliyim (mutluyum): أَنَا مَسْرُورٌ جِدًّا Olan olmuştur: قَدْ كَانَ مَا كَانَ Üzgünüm: أَنَا آسِفٌ Ben çok üzgünüm: أَنَا آسِفٌ جِدّا Maalesef: مَعَ الْأَسَفِ ، بِكُلِّ الْأَسَفِ ، لِلْأَسَفِ ، يَا لِلْأَسَفِ Sigara içiyor musun? هَلْ تُدَخِّنُ؟ Önceden evet, ama şimdi asla içmiyorum: سَابِقًا نَعَمْ ، لَكِنْ الْآنَ لاَ أُدَخِّنُ قَطْعِيًّا Burada sigara içmek yasak mıdır yoksa serbest midir? هَلِ التَّدْخِينُ هُنَا مَمْنُوعٌ أَمْ مَسْمُوحٌ؟ Sigarayı bırak; çünkü o sağlığına zararlıdır: أُتْرُكِ التَّدْخِينَ لِأَنَّهُ مُضِرٌّ بِصِحَّتِكَ Sözü öyle uzattı ki, onu dinlemekten usandık: أَطَالَ الْكَلامَ حَتَّى سَئِمْنَا الْإِسْتِمَاعَ إِلَيْهِ Dediğin şeyden dolayı özür dile: اعْتَذِرْ عَمَّا قُلْتَهُ Dediğimden dolayı özür dilerim: أَعْتَذِرُ عَمَّا قُلْتُهُ Söylediğimden dolayı özür dilemeyeceğim: لَنْ أَعْتَذِرَ عَمَّا قُلْتُهُ Ben sözümü söyledim: أَنَا قُلْتُ مَقَالَتِى Bunu yalnızca bir kez söyledim: مَا قُلْتُهُ إِلاَّ مَرَّةً وَاحِدَةً Bunu kim söyledi? مَنْ قَالَ هَذَا؟ Bunu diyen kim? مَنْ الَّذِى قَالَ هَذَا؟ Bunu sen mi söyledin? أَأَنْتَ قُلْتَ هَذَا؟ Bu sözü söyleyen sen misin? أَأَنْتَ قَائِلٌ هَذَا الْكَلاَمَ؟ Ben bunu daha önce söylemiştim: لَقَدْ قُلْتُ هَذَا مِنْ قَبْلُ Özet olarak söyle: قُلْ بِاخْتِصَارٍ Hocamız böyle dedi: قَالَ أُسْتَاذُنَا هَكَذَا Arapça öğrenmek farz-ı kifâye’dir: تَعَلُّمُ اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ فَرْضُ كِفَايَةٍ Hocamız bizimle Arapça konuşur: أُسْتَاذُنَا يُكَلِّمُنَا بِاللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ Hocamız daha önce duymadığımız kelimelerle konuşuyor: أُسْتَاذُنَا يَتَكَلَّمُ بِكَلِمَاتٍ لَمْ نَسْمَعْهَا مِنْ قَبْلُ Arapça’yı iyi biliyor musun? هَلْ تُتْقِنُ اللُّغَةَ الْعَرَبِيَّةَ؟ Arapça’yı biliyor musun? هَلْ تَعْلَمُ اللُّغَةَ الْعَرَبِيَّةَ؟ Henüz öğreniyorum: مَا زِلْتُ أَتَعَلَّمُهَا Arapça konuşuyor musun? هَلْ تَتَكَلَّمُ اللُّغَةَ الْعَرَبِيَّةَ؟ Bu dili yakında konuşacağım: سَأَتَكَلَّمُ بِهَذِهِ اللُّغَةِ قَرِيبًا Arapça’yı öğrenmek zor mudur? هَلْ تَعَلُّمُ اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ صَعْبٌ؟ Arapça çok kolaydır: اللُّغَةُ الْعَرَبِيَّةُ سَهْلَةٌ جِدًّا Arapça konuşamayanlar (anadili Arapça olmayanlar)a nispetle Arapça zordur: اللُّغَةُ الْعَرَبِيَّةُ صَعْبَةُ بِالنِّسْبَةِ لِغَيْرِ النَّاطِقِينَ بِها Arapça –bize nispetle/bize göre- yabancı bir dil değildir: اللُّغَةُ الْعَرَبِيَّةُ لَيْسَتْ لُغَةً أَجْنَبِيَّةً بِالنِّسْبَةِ لَنَا Allah sana hayır(lar) versin: جَزَاكَ اللّٰهُ خَيْرًا Namaz için ezan okundu mu? هَلّ أُذِّنَ بِالصَّلاَةِ؟ ، هَلْ نُودِيَ لِلصَّلاَةِ؟ Öğle namazı için ezan okundu mu? هَلّ أُذِّنَ بِصَلاَةِ الظُّهْرِ؟ Ezanı duydun mu? هَلْ سَمِعْتَ النِّدَاءَ؟ Namaz kıldın mı? هَلْ صَلَّيْتَ؟ Nerede namaz kılabilirim? أَيْنَ يُمْكِنُ أَنْ أُصَلِّيَ؟ Acele et, ikindi geçiyor: تَعَجِّلْ يَمُرُّ الْعَصْرُ Abdestli misin? هَلْ أَنْتَ مُتَوَضِّعٌ؟ Abdest almam gerekiyor: يَجِبُ عَلَيَّ أَنْ أَتَوَضَّعَ Biz namaz kılmak istiyoruz: نَحْنُ نُرِيدُ أَنْ نُصَلِّيَ Allah kabul etsin: تَقَبَّلَ اللّٰهُ Âmin, hepimizden (hepimizi): آمِينْ أَجْمَعِينَ Şehir merkezine gitmek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ أَذْهَبَ إِلَى وَسَطِ الْمَدِينَةِ Şehir merkezine nasıl gidebilirim? كَيْفَ يُمْكِنُ أَنْ أَذْهَبَ إِلَى وَسَطِ الْمَدِينَةِ؟ Havaalanına gitmek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ أَذْهَبَ إِلَى الْمَطَارِ Tren istasyonuna gitmek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ أَذْهَبَ إِلَى مَحَطَّةِ الْقِطَارِ Otogara gitmek istiyorum: أُرِيدُ أَنْ أَذْهَبَ إِلَى مَحَطَّةِ الْحَافِلاَتِ Otogara nasıl gidebilirim? كَيْفَ يُمْكِنُ أَنْ أَذْهَبَ إِلَى مَحَطَّةِ الْحَافِلاَتِ؟ Kâğıttakini oku: إِقْرَأ مَا فِى الْوَرَقَةِ Beni ziyâret eden ya da arayıp soran oldu mu? هَلْ زَارَنِى أَوْ سَأَلَ عَنِّى أَحَدٌ؟ Modern okullarda metin ezberi azaldı: قَلَّ حِفْظُ الْمُتُونِ فِى الْمَدارِسِ الْحَدِيثَةِ Bugün insanlar arasında sevgi, merhamet ve şefkat azaldı: الْيَوْمَ ، قَلَّتِ الْمَحَبَّةُ وَالرَّحْمَةُ وَالشَّفَقَةُ بَيْنَ النَّاسِ Hâlid geldi fakat Ali gelmedi: حَضَرَ خَالِدٌ لَكِنَّ عَلِيًّا لَمْ يَحْضُرْ Hâlid geldi fakat Ali gelmedi: حَضَرَ خَالِدٌ لَكِنْ عَلِيٌّ لَمْ يَحْضُرْ Kötülerle arkadaşlık etme bilâkis iyilerle (arkadaşlık yap): لاَ تُصَاحِبِ الْأَشْرَارَ بَلِ الْأَخْيَارَ Haydi, çalışmaya; haydi, işe; haydi, işbaşı! هَيَّا إِلَى الْعَمَلِ Bu yetmez mi? أَلاَ يَكْفِى هَذَا؟ Sana nasıl yardım edebilirim? كَيْفَ أَسْتَطِيعُ مُسَاعَدَتَكَ؟ Sen de mi öyle düşünüyorsun? هَلْ أََنْتَ أَيْضًا تَظُنُّ هَكَذَا؟ Beni güldürme! !لاَ تُضْحِكْنِى Seni güldüren nedir? مَا الَّذِى تُضْحِكُكَ؟ Bana su getirebilir misin? هَلْ يُمْكِنُكَ أََنْ تُحْضِرَ لِى مَاءً؟ Kahveyle beraber su ister misin? هَلْ تُرِيدُ مَاءً مَعَ الْقَهْوَةِ؟ Bir an bile susmadı: لَمْ تَسْكُتْ وَلَوْ لِلَحْظَةٍ Bunu kabul edemem: لاَ أَسْتَطِيعُ أَنْ أَقْبَلَ هَذَا Bana fikrini söyle: قُلْ لِى رَأْيَكَ Rüyam sanki gerçekti: كَأَنَّ حُلْمِى كَانَ حَقِيقَةً Sunum akşam saat sekizde başlayacak: سَيَبْدَأُ الْعَرْضُ فِى السَّاعَةِ الثَّامِنَةِ مَسَاءً Doğuya da batıya da nispeti olmayan mübârek zeytin ağacına bereket verdiği gibi, Allah sana bereket versin. (Bkz: Nûr: 35; el-Mebsût, es-Serahsî, Faslu’t Teşehhüd) بَارَكَ اللّٰهُ فِيكَ كَمَا بَارَكَ فِى لاَ وَلاَ [بَارَكَ اللّٰهُ فِيكَ كَمَا بَارَكَ فِى شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لاَ شَرْقِيَّةٍ وَلاَ غَرْبِيَّةٍ] Ağzına sağlık! Ağzın dert görmesin! [Söz sahibini övmek için kullanılır. Lafzen; dişlerin dökülmesin! Allah dişlerini dökmesin!] لاَ فُضَّ فُوكَ / لاَ يَفْضُضِ اللّٰهُ فَاكَ Ellerine sağlık! سَلِمَتْ يَدَاكَ Yusuf Semmak: يوسف السماك |
KATEGORİLER
21.05.2025Çarşamba
Son Yorumlar
Yusuf Semmak 🔸 Rabbimiz, yolunu kaybed Yusuf Semmak Kadr Gecesi sebebiyle duâ ediyoru Yusuf Semmak Rabbimiz kalan ömrümüzü geçen ömr Yusuf Semmak ☝️ "Tâğûta ibâdet et Yusuf Semmak ✍ Sıla-i rahmin ömrü ve rız Yusuf Semmak BUNLAR HİÇ EŞİT OLUR MU?! 1- " Yusuf Semmak Arkadaşlar, videoyu paylaşalım! Yusuf Semmak Bu konuda üç Âyet-i Kerîme zikred misafir Thankks forr sharing your thought Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, Meryem Verdiğiniz bu bilgiler için çok t |